Tuesday, September 15, 2009

Ben ve O, Sen ve O

Hani aşıkken ağzından çıkan her söz çok mantıklı gelir ya sevdiğinin, sanki bunca yüzyıldır hiçbir yazar, hiçbir filozofun ulaşamadığı yalınlıkla akar gerçek sevgilinin ağzından...

Aşk bitince de unutulur o gerçeklik, kenara köşeye karalanmış birkaç satır da okunmaz bir daha, hatta itinayla parçalanır, imha edilir.

Ben hala senin o sözlerine gerçeklik diyorum aradan yıllar geçmesine rağmen. ama sana söylemiyorum bunu, adını bile anmıyorum, sana bu zevki yaşatmamak için...

Hem zaten biz hiç biz olmadık ki, ben ve o, sen ve o... Sen ve ben... hiçbir zaman.

Yine de o sözler her aklıma geldiğinde, doğruluğuna bir kez daha inanıyorum, hem senin, hem sözlerinin. Sense...

Anlık

Gecenin bir köründe içli şarkılar dinliyorsam senin yüzünden
Eski yeşilçam filmlerine ağlamam senin yüzünden
Yemeği de senin yüzünden yaktım
Böyle buruk buruk bakmam da senin yüzünden

Senin yüzünden vazgeçemem
Senin yüzünden gülememem
Ve senin yüzünden gidememem

Geçmişle hesabım var
Seninle bir de,
Bundan sonra başıma gelen herşey
Senin yüzünden...

Sunday, September 6, 2009

Stop-Motion Filmmaking

Bugün size çok sevdiğim bir arkadaşımdan bahsetmek istiyorum, Özlem Akın. Özlem Altın Portakal da dahil olmak üzere Türkiye ve yurtdışında ödül kazanmış, 1 numara bir animasyoncu. (arkadaşım diye demiyorum.) Stop-motion filmler için dünya tatlısı kuklalar yapıyor ve bugünlerde yeni kısa filmini görücüye çıkartmaya hazırlanıyor.

Özlem Akın is a very successful young animator who won many awards in Turkey (including Antalya Golden Orange Film Festival Short Film Award) and abroad and is shown in many international festivals. In addition to all that wonderful qualities, she is also a friend of mine from my university (*proud smile*). She is making incredible puppets for stop-motion films and her new short film is about to be shown in the following days.

Üniversite'de bitirme tezi için Franz Kafka'nın "Gemeinschaft"ının stop-motion adaptasyonunu yapacağını söylediğinde herkes üstünde bayağı bir şok etkisi yaratmıştı, hadi şimdi yalan söylemeyelim, çoğu insan olur mu canım öyle şey deyip geçmişti, ama sonuç 10 küsür ödül oldu. Bu yüzden aşağıda filmini izlemenizi ve sitesini ziyaret etmenizi şiddetle tavsiye ederim.

She surprised a lot of people in the university when she stated that she'll do a stop-motion adaption of Franz Kafka's " Gemeinschaft" as a thesis project, but the result is 10 awards:) I strongly recommend you to watch the film above and visit her website .



Gemeinschaft from ozlem akin on Vimeo.


Gemeinschaft by Özlem Akın

I :heart: Özlem Akın

Saturday, September 5, 2009

Yeni blog makyajı/ New look

Eski blog arkaplanından hiç emin olamamıştım, yani arkaplan onuncu kere değişti. Yazmamın asıl nedeni header fotoğrafı olarak her hafta yeni bir fotoğraf kullanmaya karar verdiğimi söylemek içindi. Fotoğrafların ilki en sevdiğim fotoğrafçım Cindy Sherman'dan geliyor tabii ki. "Untitled Film Still, 58" (1980). İsterseniz önceki yazımdan Cindy Sherman'la ilgili daha fazla bilgi edinebilirsiniz.

I wasn't sure about the lastest blog template so I changed it, I think it is better that way, don't you think? Anyway, I'm just writing to let you know that I'm intented to put a new photo to my header every week. The first-one is from my favorite photographer Cindy Sherman of course. The title of the photo is "untitled film still, 58" (1980). Read more about Sherman if you like at my post: The Female Gaze of the Off Screen.

Bir Mum Yak/ Light a Candle

 

Thursday, September 3, 2009

Rum Meyhanesi Helasında Rum Kilisesi


Bahsettiğim yer Moda'da Aya Ekaterini Kilisesi, ya da Ayazması. Aya Ekaterini'nin hikayesi rivayete göre şöyle: Dorothea adlı aristokrat, putperest bir ailenin kızı milattan sonra 294 yılında İskenderiye'de doğar. Felsefe, hitabet, şiir, müzik, fizik gibi değişik alanlarda eğitim alan ve çok bilgili olan Dorothea aynı zamanda çok güzel, görenin bir daha bakma gerekliliği hissettiği o şanslı kadınlardandır. Birgün bir Hristiyan rahip tarafından İsa'yla tanıştırılır ve Hristiyanlığı kabul eder. Vaftiz ismi de "taçlandırılmış baş" anlamına gelen Ekaterini olur.

Putperest Kral Maksimianus döneminde İsa'ya bağlılığını açıklayan Ekaterini'yi vazgeçirmek için kral felsefe ve bilim adamlarını onunla tartışmaya yollar, ancak bu olay felsefe ve bilimadamlarının Hrsitiyan olmasıyla sonuçlanır, Ekaterini intihar eder.

Aya Ekaterini'nin naaşının Sina Dağı'nın tepesine gömüldüğü rivayet edilir.

1920'li yıllarda balıkçıların şimdiki Koço Restoran'ın oralarda şifalı bir su olduğunu iddia etmesiyle Aya Ekaterini Ayazma'sı macerası başlar. Efsane dilden dile yayılır.

Gelelim 1950'lerin Moda'sına. Nazım Hikmet gibi yazarların da ortak olduğu Koço Restoran, Mühürdar'daki yerini Moda İskelesi'ne taşır, yalnız restoran tam ayazmanın üstünde olduğu için müşteri elini eteğini restorandan çeker. Koço din adamlarına danışır ve Aya Ekaterini Kilisesi açılır. Aslında kilise içinde birkaç ikona ve mum dikme yeri bulunan küçük bir odadan ibaret. Üstelik Çarşamba ve Cuma günleri bir rahip de bulunuyor, yani faal bir kilise. Kutsal suyun çıktığı(-nı umduğum) bir de çeşmesi var.


Ben burada, internette birkaç yazıda okuduğum gibi "Ay, İstanbul ne şahane şehir, bak süprizi bitmiyor, dünyada bir tek bizde meyhane içinde kilise var" diye şeker bir yorum getiremeyeceğim. Evet, dünyada bir tek bizde böyle bir durum var, çünkü bizde (özellikle son dönemlerde- Cumhuriyet Dönemi'nde) toplumun çoğunluğunun inandığından başka hiçbir dine saygı yok. Bizde restoran içinde kilise var, bizde misyoner diye gayrimüslimler öldürülüyor, bizde mahalle baskısı diye millete zorla oruç tutturuluyor, sonra da yılda bir devlet büyükleriyle çeşitli din başkanları oturup hoşbeş ediyor, adı da din özgürlüğü oluyor.

İş meyhane içinde kiliseden de vahim, çünkü kiliseye girmek için Koço'nun  tuvaletlerinin yanından geçilmesi gerekiyor.Dünyanın en temiz tuvaleti bile olsa sevimsiz olan bu durum, bakımsız ve sinekler uçuşan bir tuvalet olunca iş daha da çirkinleşiyor...

Son bir not,  dileklerinin kabul olduğunu duyduğum çok fazla insan da var. Benim de işim Allah'a kaldığı için (bilen biliyor!), 5 yıl Moda'da okuyup bilmediğim bu kiliseye gidip bir mum yakmaya karar verdim. Duyumlarıma göre üç Çarşamba üstüste gidilmesi gerekiyormuş ve Ekaterini sevgilisine kavuşamadan öldüğü için, aşk konularında dualar kabul olmuyormuş ama iş ve para konularında dilekler hemen çıkıyormuş. Darısı başıma...

Ravioli nasıl yapılmaz/ How not to make a ravioli

Bugün niyetim 'La Cucina Italiana'dan bulduğum ravioli tarifini yapıp, "Oh ben ne iyi aşçıyım" diye burada ahkam kesmekti. Ama, burada onun yerine ravioli nasıl yapılmaz onu yazmak zorunda kaldım, utanmadan da yazıyorum:


Today, I intented to do the ravioli recipe that I found in 'La Cucina Italiana' and write a blog bragging about my cooking skills. But instead, I have to write a post how not to make a ravioli, and mind you, I have no shame in writing this:
 



Ravioli nedir?
Efendim ravioli İtalyanların mantısı diye tabir edebileceğimiz, hamur açılıp içine ister peynir, ister et, tavuk vs. konulup suda haşlanan bir makarna çeşitidir.

What is ravioli?
Ravioli is a sort of an Italian dumplings, made by putting cheese, meat, chicken etc. in a dough and boiling it.
 

Ravioli nasıl yapılır?
Tarife göre, un, yumurta,tuz,su karıştırmak suretiyle bir hamur hazırlanır. Sonra hamur açılır 6 cm çapında yuvarlaklar kesilir, içine malzeme konur ikiye katlanıp suda haşlanır.

How to make a ravioli?
According to the recipe, a dough is made by flour, salt, eggs and water. Then the dough is rolled out and cut in 6 cm round pieces, the stuffing is put in and the raviolis are boiled into hot water.

Ravioli nasıl yapılmaz?
Ravioli yemek kitabında pişmiş hali büyüklüğünde parçalar kesilip yapılmaz.

How not to make raviolis?
 Raviolis are not cut in pieces as big as shown in the cook-book when they are all cooked.
 

Neden?
Çünkü suda şişen sevgili raviolicikler kafam kadar poğaça haline gelirler.

Why?
Because the dear raviolis swallowed in the water become as big as 'pogaca's.
  

Poğaça nedir? Nasıl yapılır?
Poçağa Türk mutfağının sevilen bir hamur işi olup, ravioliye benzer şeklinde hazırlanır ama fırında pişer. POĞAÇA SUDA HAŞLANABİLEN BİR YİYECEK DEĞİLDİR!!!

What are pogacas? How to make them.
Pogaca is a Turkish pastry, and made similarly to ravioli, but then will be put to the oven. POGACA IS NOT A FOOD THAT CAN BOIL IN THE WATER!!!
  

Sonuç
Suda poğaça haşlamaya çalışan sevgili blog yazarımız (moi), bir yarım saat kadar inatla bekler, ama gittikçe şişen raviolicikler dağılmaya başlayınca vazcayıp raviolicikleri çöpe atmak durumda kalır. Bu durumdan canı sıkılmış olan sevgili aşçı, adam gibi makarnasını haşlar, üstüne (sözde) ravioli için yaptığı süper krema sosunu döker, ama iştahı kaçmıştır, ondan da yemez, aç kalır.
Ayrıca zorluklardan yılmayan blog yazarı, haftaya yeni bir denemeyle, ve bu kez mini minicik içi dolu turşucuk raviolilerle yeni denemesini yapmayı kafaya takar.

Conclusion
The dear blogger who tried to boil pogacas (moi), waited stubbornly for half an hour, but when the raviolis continuing swallowing and swallowing started to get crumbled she had to throw them away. The de-lovely cook who became very upset of this situation, then boils some pasta and put the creamy sauce that she made for the raviolis. But she lost her appetite and stayed hungry.
Also, the blogger who is not afraid of any set-backs, decided to try to make the itsy bitsy raviolis next week.

Devamı haftaya...
More on later....

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails