Monday, November 29, 2010

This week's I♥it-22-28 November 2010

1. I ♥ Osmancık:

Canım, cicim bir tanem, ağlama kuzuuuuuum, tam Türk ev kadını tribine giriyorum bu diziyle, bir salya sümüklük, televizyona yukarıdaki şekilde bağırmalar, küfürler, kafirler, oy kendimden utanıyorum valla ya...

This is the newest Turkish t.v. phenomenon, the cutest kid ever!

































originals: here, here, here, here, here, here

2. IHaydarpaşa:

Canım garım, çok güzelsin ama maalesef çok yanlış bir şehirdesin. Bu şehir iyiden güzelden anlamaz ki, sen ne yapasın?

Today, one of Istanbul's landmarks had a fire on its roof... Unfortunately I live in a country where fires happen and landmarks turn into shopping centers...
  
 


























originals: here, here, here, here

3. IBandista:

Bu aralar bunları dinliyorum, hadi bakalım... 

































bandista şarkılarını dinlemek/indirmek için tıklayın

4. IMarquis de Sade:
























originals:here, here, here

5. IStarbucks Christmas Blend:

Evet, aynı yazıda hem Bandista, hem Starbucks var, n'apayım Türkiye'ye sosyalist kahve geliyor da mı içmiyoruz canım, aaa... Şaka maka christmas blend'e hastayım...

My absolute favorite coffee, why isn't it always around?
 

















Sunday, November 28, 2010

Ağlıyor İstanbul

Birdenbire çıkan bir yangın, zorla söndürülen bir tarihi bina, yok olan çatı... Bakalım bu birilerinin otel planları için bir bahane mi olacak. Ve acaba biz sadece yine internette oraya buraya birşeyler yazmakla mı yetineceğiz, yoksa Haydarpaşa rant kurbanı olmaktan kurtulacak mı? Göreceğiz...






Allah Belanı Versin Yılmaz Morgül

Dün Okan'a bakayım dedim bir de ne göreyim, Yılmaz Morgül bizim bildiğimiz Farfara'rı elektro arkaplanla dıstık dıstık yapmış dans ediyor. Bir de albüm kapağında soyunmuş ( o vücut onunsa ben de Dita'yım anasını satayım). Ben buna hazır değilim Yılmaz'ım Morgül'ün, Türkiye hatta tüm insanlık buna hazır değil, yapma iki gözüm, rezil etme kendini daha çok.

Yalan değil ha Naide'nin şarkısı bundan güzel, ben ya da sen ya da o ya da biz....

Bakınız Yılmaz Morgül ya da YLMZMRGL...









Saturday, November 27, 2010

Books I Read List/ Okuduğum Kitaplar Listesi 2010- Update

Baktım da Ağustos'tan beri okuduğum kitapları yazmamışım. Bakalım bu arada neler okumuşum:

I saw that I didn't write about the books I read since August. Let's see what I read in the meantime:


Ağustos/ August


Çöplüğün Generali- Oya Baydar:  Çok başarısız bir deneme, yorum için buraya











 Hamamcı Ülfet/ Ahmet Rasim: Osmanlı Dönemi'nin lezbiyen hikayelerini bir   de Ahmet Rasim anlatınca tadından yenilmiyor!




Leyal-i Izdırap/ Ahmet Rasim: Bu kısa kitap acı bir aşk hikayesi, Hamamcı kadar enfes olmasa da Ahmet Rasim'in kalemi yine müthiş!

September


Salam Pax'ın Bağdat Günlüğü/ Salam Pax: The Clandestine Diary of an Ordinary Iraqi: Irak Savaşı süresince blogspot'dan savaş muhabirlerinin anlatmadıklarını anlatan Salam Pax'ın blog yazıları, çok iyi bir kitap!

This 'Ordinary Iraqi's view on the Bay war is what you missed from all the war reporters, plus it has some rock and style in it!








From Dead to Worse/ Charlaine Harris: Evet, yine Sookie!

Yes, it's Sookie again!











Kirpinin Zerafeti/L'Elégance du Hérison-Muriel Barbery- Yorumu yakında...

Review to come....








October


İyi ki Erken Öldün- Hronis Missios: Yorum yakında gelecek, ama uzun süredir beni en çok etkileyen kitaptı diyebilirim. Kendi tarihimizi bırakıp komşunun sol-sağ mevzularına bir dalayım derseniz kaçırmayın!

Unfortunately, this book is not translated yet to English. It's a masterpiece telling the life of a socialist party member in a fascist Greece. The writing style is what makes this book a masterpiece, it's a moving and shocking account of the era, with a very humanistic point of view which no amount of torture can silence down...


 Books read so far/ Şimdiye kadar okunan kitaplar: 26

Thursday, November 25, 2010

Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadele Günü



Bugün 25 Kasım, Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadele Günü. Eğer şiddete uğramamış kadınların azınlık olduğu bir ülkede yaşıyorsanız ve hala o şanslı azınlık içindeyseniz, "Benim derdim değil" demek yerine bu konuda çığlık atmanız gerekir, çünkü sıranın size gelmesi an meselesidir.

Niye mi diyorum bunları, çünkü sayılarla kadına yönelik şiddete baktığımızda, Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre 2002 yılında 66 olan kadın cinayeti, 2009 yılında (resmi olmayan verilere göre) 1126 olarak belirlendi. Yani 1126 kadının ölümü sokaktan geçen adam, koca, baba, abi elinden sırf kadın olduğu için geldi.



Rakamlara devam edersek, Altınay-Arat araştırmasına göre (http://www.kadinayoneliksiddet.org/):
* Her üç kadından birinin fiziksel şiddet görüyor.
* Her 100 kadından 35'i "Hayatı boyunca" eşinden en az bir kez fiziksel şiddet görüyor.
* Kocalarından boşanmış veya ayrılmış kadınların fiziksel şiddet deneyimi yüzde 78,
* Eğitim düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı azalıyor.
* En az bir kez fiziksel şiddete maruz kaldığını söyleyenlerin oranı okuma yazma bilmeyen kadınlar arasında yüzde 43, yüksek öğrenim görmüş kadınlar arasında yüzde 12'dir.
* Gelir düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı düşüyor.            -
* Kadınların yüzde 14'ü en az bir kez "istemediği zamanlarda cinsel ilişkiye zorlandığı"nı belirtiyor.
* Cinsel şiddete uğradığını söyleyenlerin yüzde 67'si aynı zamanda fiziksel şiddete de maruz kaldığını söylüyor.


25 Kasım'ın tarihçesi de çok manalı, 25 Kasım 1960'da Dominik Cumhuriyeti'nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kızkardeş; Patria, Minevra ve Maria Mirabel'in cesetleri bir uçurumun dibinde, vahşice tecavüz edilmiş halde bulundu. Bu olay kızkardeşleri diktatörlüğe karşı mücadelenin ikonu haline getirdi. 1981 yılında Latin Amerika Kadın Kurultayı 25 Kasım'ı 'Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü' ilan etti, BM de bu karalı destekledi.

 

Kaynaklar: KaosGL , Bianet

Photobooth with Leo

Dün akşam Leo'yla bir photobooth seansı yapalım dedik, işte sonuçları:

Last night we decided to do a photobooth session with Leo, here are the results:


Leo the Biter!!!
 

Tuesday, November 23, 2010

Edebi Mim

Efendim mimlere hastayım, bu mim de çok eğlenceli, pisikopati'ciğim tarafından mimlenmişim, leo'nun annesi olarak:)))

Mimimiz edebi, kuralları da şöyle:


"Kitaplığınızın karşısına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin. Şimdi gözlerinizi açın. Bir kitap seçmiş durumdasınız. O kitabı satın aldığınız ya da hediye gelmişte olabilir anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın. Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin. Evet, ne güzel bir koku bu! 55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın. Daha sonra siz de arkadaşlarınızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin.



Mim Kuralları:


- Mimlenenler mimi cevaplamak zorundadırlar, mim bozulamaz.
- Mimin bozulması teklif dahi edilemez.
- Mim yalnızca 3 kişiye gönderilebilir.
- Karşılıklı mimlemeler yasaktır.
- Mim, her bir blog için sadece bir kez cevaplanabilir.
- Mim kurallarının ilk 6 maddesi değiştirilemez." 


Ben de geçtim kitaplığımın karşısına, içimden "N'olur adam gibi bir kitap çıksın da rezil olmayayım" diye diye çektim bir kitap. Zaten böyle durumları önceden öngördüğüm için kitaplığın önü efendim Homeros'lar, Victor Hugo'lar vs. ile doluyken, entelliğime gölge düşürecek Stephen King'ler, Bridget Jones'lar özenle arkada saklanıyor (sırrımı niye ifşa ediyorsam burada). Sus be kadın ne konuştun kitabı söyle yeter derseniz, çok eğlenceli çok sevdiğim "Kim Korkar Virginia Woolf'tan" çıktı karşıma, ünlü tiyatro oyuncuları tarafından evlat edinilen ve ömrü boyunca onların gölgesinden çıkmaya çalışan Albee'nin oyunu, kadın-erkek rolleri ve evlilik üzerine entellektüel bir taşlama, eğlenceli bir okumalıktır, öneririm. İlk ne zaman okudum hatırlayamıyorum, ama çok eğlendim onu çok iyi hatırlıyorum....


Kitap bir tiyatro oyunu olduğundan yazılacak pasaj yok, sayfa Martha'nın George'a nasıl aşık olduğunu anlattığı bölüm, aynen yazıyorum (tüh, keşke şöyle seksi etkileyici bir pasaj yazabilseydim, kitabın tam yanında da 'Kendine Ait Bir Oda' duruyor halbuki- dünya klasikleri, dünya edebiyatı -bunlar ülkelere göre de ayrılıyor, gibi kategorilerde yazarın soyadı sırasına göre duran kitaplarda radikal bir değişiklik yapıp Kendine ait bir oda'yla Kim Korkan Virginia Woolf'tanı yanyana koymam size bir şey ifade etmez tahminen, ama ben bunun çok komik ve ince bir edebi şaka olduğunu düşünüyorum...):




Martha- (Garip bir gülümsemeyle): Senin gibi, canım.
Honey- (Ne söylediğinin farkında bile olmadan yankılayarak): Senin gibi, canım.
Martha- (İronik) : ama tam o sıralarda George çıkageldi... çıkageldi George.
George- (Elinde içki tekrar girerek) : Çıkageldi George, elinde scotch. Yine n'apıyorsun Martha?
Martha- (İstifini bozmadan) : Bir hikaye anlatıyorum. Otur... bir şeyler öğrenirsin.
George- (Ayakta durur. İçkiyi seyyar barın üzerine koyar) : Pek-ala.
Honey- Geri dönmüşsün sen!
George- Doğ-ru,
Honey- Sevgilim! Geri gelmiş!
Nick- Evet, görüyorum... Görüyorum.
Martha- Nerede kalmıştım?
Honey- Çok memnun oldum.
Nick- Şşşş.
Honey- (Onu taklit ederek) : Şşşş.
Martha- Haa tamam. Ve George çıkageldi. Tamam. Gençti... akıllıydı... ve.... fırça kuyrukluydu... zeki gibiydi... inanmak zor ama öyleydi....
George-.... ve senden gençti...
Martha-... ve benden gençti....
George-.... altı yaş....
Martha-... altı yaş... Bunu hiç dert etmiyorum ben George... Çıkageldi, gözleri öyle pırıl pırıl. Tarig Bölümü'ne girdi. Ve benim, gerizekalı benim ne yaptığımı biliyor musunuz? Ne yaptığımı biliyor musunuz? Ona aşık oldum.
Honey- (Hülyalı) : Oh ne hoş.
George- Evet, oldu. Görmeliydiniz. Geceleyin odamın dışındaki çimelerin üstüne oturur, uluyup durarak otları yolardı... Çalışamazdım.
Martha- (Güler, gerçekten eğlenmiştir) : Gerçekten de ona aşık olmuştum... öyle... olmuştum

Şimdi ben de üç kişiyi mimliyorum, şanslı kişiler, Edie'ciğim canım ciğerim, Ceren'im ayrı bir canım ciğerim, bir de Aslı'cığım Aker'ciğim...

Monday, November 22, 2010

This week's I♥it/15-21 November 2010

Bu hafta sevdiğim şeyler şöyle şekerler:

1.  ILetters

Sonunda uzun süre uzak kaldığım mektup arkadaşlarıma geri döndüm. Bu hafta aldığım iki mektup sevdiğim şeylerin birinci sırasındalar. Şaşırtıcı evet, e-maillerin, skype'ilerin çağında hala elle mektup yazıp üstüne pul yapıştırıp postaya vermek... Diyorum ya içinde 60 yaşında bir yaşlı teyze var diye...


Finally, I get back to my penpals after sometime. With the two letters I got todays, letters became the first thing I ♥ this week. Yes, it's surprising to still write letters by hand, put a stamp on it and send via mail in the age of e-mails and skypes.... But remember I keep telling you that there is a 60 year old lady living inside me....

 
































2. I ♥ Lace

Dantel elbise, dantel çorap, dantel perde, dantel dantel danteeeel....

Lace dress, lace stockings, lace curtains, lace lace lace laaaace.....










































3. I ♥ Macedonia

Dün babamı Pendik'te bir Boşnak restoranına götürdüm, Balkan yemekleri, Balkan müziği, tabii toprak çekti yine. (Bilmeyenler için baba tarafım Makedonya Manastır'dan, anne tarafı da Bulgaristan'dan gelme). Yemekler yendi, Makedonya'ya gitme hayalleri kuruldu... Kısmet yaza, önce Yunanistan (malum yeşil pasaporta vize de kalktı) sonra Üsküp ve Manastır (son fotoğraf)...

Yesterday I took my dad to a Bosnian restaurant. My father's side came to Turkey in the 50's from Macedonia (former Yugoslavia) and Bosnia's culture is very close, so of course with Balkan meals and Balkan music, we started to dream about going to Macedonia. First we'll go to Greece, then to Skopje and finally Bitola (the last photo); our hometown. I hope we'll be able to do it this summer....


 














4. I ♥ Cat Toys

Bir kediye bir top filan verip saatlerce oynamasını izlemek dünyanın en güzel şeyi...

Giving a cat something like a ball and watch him play with it for hours is the best thing in the world...
















































5. I ♥ Eiffel Tower 

Nasıl geçen hafta her yerde karşıma kitaplıklar çıktıysa, bu hafta da Eyfel Kulesi çıktı durdu, önce Sex and the City'de Carrie'nin Paris'e gittiği bölüm vardı, sonra internette bir sürü başka şey, Makedonya maddesini de düşünürsek, sanırsam benim gezme vaktim geldi...

Last week it was libraries which kept showing up, this week it was the Eiffel Tower. First Sex and the City's episode in which Carrie goes to Paris was on t.v., then a lot of other things popped out on the net, with the Macedonia thread, I think my time to travel has come...





LinkWithin

Related Posts with Thumbnails