Wednesday, March 27, 2013

Müzikli Çarşambalar: TSM

Müzikli Çarşambalar'da yine yeniden TSM rüzgarları esiyor (klişeye gel). Üç şarkıda da Melihat Gülses olması tesadüf değil tabii ki, kendisine olan sevgim sonsuz :)




Saadettin Kaynak bestesi 'Enginde Yavaş Yavaş'ın benim için önemi büyük, şimdilik sürpriz kalsın ileride açık ederim elbet :)


Beste Neveser Kökdeş



Ve belki de günümüz TSM sanatçılarından en iyi iki ses birlikte. Bugün için sözleri biraz sübyancı gelebilse de Bimen Şen bestesi bu iki isimle tadından yenmez!

10 günde 30 kilo verme garantili mucize hap (?)

...dersem de inanmayın, yok öyle bir şey valla. Bir süredir kilo vermeye uğraşan, düşen kalkan bir insan olarak şunu kesin olarak söyleyebilirim ki, öyle kesin bir yöntem yok. Fakat facebook diyet bloglarına filan bakıyorum diye böyle reklamlara boğuyor beni, berisi 2 ayda 15 kilo vermiş, o da şu hapı içmiş 150 kilodan 50 kiloya düşmüş, yok Ebru Şallı 10 dakikada mükemmel cilde kavuşmuş. Bunları görmekten artık bıktım da bıktım. Yok yani ben mi aptalım diyet yapıyorum, egzersiz yapıyorum filan, bu kadar basit mi her şey yani. (Tabii ki değil!)


Sürekli o kadar meşgulüz ki hiçbir şeye vaktimiz yok. Kilo vermeyi de işte bir hapla hallediverelim mantık bu. Sonuç ise en iyi ihtimalle hayal kırıklı, hatta sağlığından olma, kalp krizi vs. vs. Kilo vermenin iki yolu var, ya boğazını tutup hareket edeceksin, ya da işte liposuction mideye kelepçe filan estetik bir operasyona gireceksin. Başka türlü mümkün değil yani. O 2 ayda 30 kilo verenin de olayı bu ikinci sınıfa giriyor kesin. Hal böyleyken neden kanıyor insanlar bu işlere de sağlıklarından oluyorlar, hem anlamıyor hem de çok üzülüyorum.

Facebook sağolsun yine aklıma 'Requiem for a Dream'i getirdi, özellikle de kilo vermek için speed bağımlısı olan anneyi. Biraz izleyelim de kulağımıza küpe olsun değil mi ama?





Ben kilo vericem diye nelerle boğuşuyorum bilmek isteyenleri buraya, daha da iyisi 3 ayda harbi harbi 15 kilo veren Aslı'mın sabrına, azmine sağlık demek isteyenleri de şuraya alabiliriz.



Tuesday, March 26, 2013

Paris, je t'aime

I have a lot of photos that I wanted to share on this blog, but somehow didn't. So, I said, "why not start with Paris!"
Blogumu ihmal etmenin bir yan etkisi olarak bilgisayarda paylaşmadığım bir sürü fotoğraf birikti. Bu eksikliği Paris'le başlayarak kapatmak istiyorum.

As I did my master's degree in Lille which is 1 hour away from Paris, I found the chance to visit it several times. But the best times I had in Paris was in February with my friends who came from Italy and in June with my mom. Especially the trip with mom was perfect, since instead of eating cheap sandwiches and walking on foot a lot, we did shop and wine and dine with her. Among all the things I love about Paris, here are my favorite places:

Malum yüksek lisansı Paris'in 1 saat uzağında yapınca, Paris'e gidip gidip geldim ben de fırsatları kaçırmadan. Ama asıl Şubat'ta İtalya'dan gelen arkadaşlarla yaptığım gezinti ve anneciğimle Haziran'da yaptığım az gezinti, çok kafe-restoranda oturma etkinliklerinden keyif aldım, malum hayat insanla güzel :) Paris'in benim için anlamları ise şunlar:

1. Notre-Dame de Paris

I confessed my love to Notre-Dame de Paris before in this post, for me it's the most beautiful building in Paris, and perhaps in the world. I have to go there every single time I visit Paris and every time I become mesmerized by its beauty. The last time I was there it was during a ceremony and my love for it became even stronger after it. Notre-Dame is really the most fascinating place for me.

Kendisini ne denli çok sevdiğimi daha önce şu yazımda anlatmıştım, benim için Paris'in, hatta dünyanın en güzel, en görkemli binasıdır Notre-Dame. Gider gider dururum, her gittiğimde ayrı bir severim. Bu gidişte bir de ayine rastgelince kendisine aşkım daha bir perçinlendi. Çok büyük aşk yaşıyoruz, çook...






2. Sacré-Coeur

Sacré-Coeur raises on the hills of Paris among old cobblestoned streets and small boutiques and for me it's the jewel of Paris. Maybe the Eiffel tower has the reputation, but Sacré-Coeur is the heart of Paris with its white embroidered façade and the gorgeous Paris view you can see from there. And oh the boutiques... They are all full of little marvels, but can easily leave you empty-handed.

Sacré-Coeur, Paris'in tepelerinde Montmartre'da küçük butikler ve arnavut kaldırımlı sokakların tepesinden yükselir ve bence Paris'in incisidir. Eiffel Kulesi'nin adı olsa da, Paris'in asıl simgesi olabilir, hatta olmalıdır. Her gittiğimde görmesem gözüm açık giderim, hele o Montmartre'daki butikler ölümcüldür, ayrıca cebinizi de boşaltabilir. En güzel Paris manzarası da buradan izlenir.







3. La Tour Eiffel

To tell you the truth I don't really love Eiffel, after all it's just a giant weird thing made of iron. I did take postcard-like photos there though (well, what to say I can be your typical tourist sometimes).

Açıkçası ben Eiffel'e çok bayılmıyorum, sonuçta demirden tuhaf bir şey, ama adettendir, kartpostallık birkaç fotoğraf çektim tabii yine de...







4. Père Lachaise

I wanted to go to the Père Lachaise cemetery for some time, so I took my friends there. The cemetery is enormous and filled with beautiful sculptures and mausoleums. The difference of Lachaise from other European cemeteries is the fact that almost every celebrity is buried there; Jim Morrison, Edith Piaf, Oscar Wilde, Chopin... You name it, they have it :) My favorite tomb is the kissing grave of Oscar Wilde with a beautiful winged sculpture where everyone leaves a little kiss. It is definitely a must-see if you ever go to Paris.

Père Lachaise mezarlığına gitmek daha önce nasip olmamıştı, bu eksikliği de arkadaşlarla olan gezide giderdim. Mezarlık başlı başına bir şehir gibi ve tüm büyük Avrupa mezarlıkları gibi görkemli yapılar ve nefis heykeller görebileceğiniz bir mekan. Bir de ünlü tayfasının %90'sı burada yatıyor, Edith Piaf mı istersiniz, Jim Morrison mı, Yılmaz Güney mi? Herkes burada valla. Favori mezarım ise (öyle bir şey olabilirse eğer) Oscar Wilde'ın herkesin birer öpücük bıraktığı mezarı. Yolunuz Paris'e düşerse uzak falan demeyin muhakkak gidin.


Jim Morrison

Oscar Wilde

Yılmaz Güney

Colette <3
Me leaving an awful scribble to Modigliani's grave
Modigliani'nin mezarına korkunç bir karalama bırakırken

6. Le reste

For me, Paris doesn't really mean Eiffel, Notre-Dame or Louvre, it means wine, food and shopping. I experienced two very different Paris, one with friends eating home-made sandwiches and going on foot everywhere and one with my mom going to fine restaurants and having lots of coffee and crepes stops :)
Paris denince aslında ne Eiffel, ne Notre-Dame, Paris demek şarap demek, yemek demek, alışveriş demek. Arkadaşlarla ya da kendi başıma gidince sandviç yiyip hiçbir şey alamayarak gezdiğim Paris'i, anneyle gezmek bir başka oldu tabii. Yarım saatte bir bir kafede oturduk, şaraplar krepler mamalar yendi, alışverişler yapıldı :)

Jardin de Tuilleries

Place de la Concorde

An example of me shopping :)
Yapılan alışverişlere örnek







These last two photos of from where I stayed with my mom in Paris. For people who are looking for an affordable yet nice and clean place in Paris, I strongly recommend Namdemun. It's a hostel, but as you can see, it has a private room (or better a private cabin!), breakfast and dinner included in the price and wonderful hosts. And as a bonus, they have this cutie named Kuggle.

Burası annemle kaldığımız odanın kapısı. Paris'te uygun fiyata, böcekli, fareli olmayan yer isteyenler için (Paris'in otelleri malum), Namdemun'u öneririm. Aslında hostel ama özel odası (hatta şekilde görüldüğü gibi özel kulübesi) var, sabah-akşam yemek var, herkes çok güleryüzlü, çok tatlılar. Biz çok memnun kaldık. Bir de köpekleri Kuggle var, o hepsinden tatlıydı :)

Tuesday, March 19, 2013

Kozmetikte hayvanlar üzerinde deney sorunsalı


Not: Aşağıdaki yazı oldukça karışık bir yazı oldu, çünkü benim de kafam bayağı karışık. Bir gün bu konuda kafam daha rahat olursa, bu yazı da daha derli toplu olur elbet...

Hayvan üzerinde test/deney yapan kozmetik ürünleri bırakayım diye bir süredir diyorum kendime, ama arada kaçışlarım oldu, artık benim için tam bir karar verme zamanı, bundan sonra hayvan üzerinde deney yapan bir ürüne para vermiyorum! Size burada hayvan testleri için yapılan işkence fotoğraflarını göstermeyeceğim, internette zaten bolca varlar. Niyetim kendi aklımdakileri yazıya dökmek ve bana katılmak isteyen olursa onlara yol göstermek sadece...

Malum Avrupa 2009 yılında hayvanlar üzerinde denenen kozmetik ürünlerinin satışını yasakladıktan sonra geçen hafta bu ürünlerin ithal edilmesini de yasakladı. Bu çok sevindirici bir gelişme tabii ki, ama kozmetik firmalarının çoğu hậlậ Çin pazarında ürün satabilmek için hayvan üzerinde deney yapmaya devam ediyorlar. Yani sizin elinizdeki ürün hayvanlar üzerinde test edilmemiş oluyor, ama o şirket başka ürünlerde deneye devam ediyor, çünkü nedenini kesinlikle anlayamayacağım bir şekilde Çin hayvan üzerinde denenmeyen ürünlerin satışına izin vermiyor. Türkiye'de de tabii ki, bırakın hayvanı insanın da herhangi bir değeri olmadığı için bizde böyle bir yasak yok.

Şimdi bu noktada kafalar fena karışıyor. Hem testlerin işlevine, hem de etik noktalara yönelik aklımda sorular vardı, araştırdım şimdi size de anlatıyorum:

Soru 1: Hayvan üzerinde yapılmayan testler ne üstünde yapılıyor?

Burada yaygın görüş testlerin insanlar üzerinde yapıldığı olsa da bu doğru bir görüş değil. Zaman zaman insanlar üzerinde alerji testleri yapılabilse de, hayvan testlerine asıl alternatif yapay deri. Laboratuar ortamında üretilen deride yapılan testler, hem insan derisine daha yakın, hem hayvanlara zararı yok. Yani bazı insanların hayvanseverlere karşı saçmaladığı "hayvanı koruyon da, insana önem vermiyon" şeklinde zırvalamanın alemi yok.



Soru 2: Hayvan üzerinde test yapmadığını söyleyen, "hayvan dostu" (animal-friendly) ya da işkence karşıtı diye çevirebileceğimiz cruelty-free olduğunu iddia eden her firmaya güvenebilir miyiz?

İşte benim kafam bu konuda oldukça karışık. Bir kere bir ürünün üstünde tavşan logosu olması hiçbir anlama gelmiyor.
-Bu firmalar halihazırda Çin pazarındaysa bu onların hayvan dostu olmadığı anlamına geliyor.
-Firmaların sitelerinde ya da kataloglarında yazılan "hayvan üzerinde deney yapmıyoruz" lafı da çok geçerli değil, çünkü bu firmalar başka yerlere hayvan deneyleri yaptırıyor olabilir. Ayrıca ürünlerini hayvan üzerinde denemelerse de, ürün içeriklerinde kullandıkları malzemeler üzerinde deney yapıyor olabilirler. Bu konuda en iyi kaynaklar, peta'nın ve leapingbunny'nin sitesindeki listeler. (Ama bir ürünün peta listesine girebilmesi için içeriği ve testlerini peta'nın incelemesi gerek. Buna izin vermeyip cruelty-free olduğunu iddia eden, ya da peta'nın ne hayvanlar üzerinde test yapan, ne test yapmayan listesinde olmayan ama hayvan aktivistlerinin cruelty-free saydığı markalar var. Şimdi biz neye güveneceğiz, ne yapacağız belli değil.

Soru 3: Şirketlerin biz hayvan üzerinde asla deney yapmıyoruz lafına güvenebilir miyiz?

HAYIR! Üstelik araştırmalarım sırasında öğrendiğim hiç sevimli olmayan gerçekler de var. Misal yıllarca Peta'nın listesindeyken, Avon, Mary-Kay ve Estée Lauder'in cruelty-free diye kendi reklamını yapıp yıllardır hayvan üzerinde deney yaptırdığı ortaya çıktı geçenlerde. Yine ben dahil etrafımdaki çoğu kişi Oriflame'i hayvan üzerinde deney yapmayan bir firma sanırken, meğersem Oriflame Çin'e güzel güzel satış yapıyormuş. Sitelerine girdiğinizde şöyle bir laf var:

"Oriflame has a longstanding animal welfare policy: Oriflame has never tested products or ingredients on animals during product development - and never will. We made this choice when Oriflame was founded in 1967.
Oriflame continues to neither conduct nor request animal testing in order to substantiate the safety or efficacy of any of its products or ingredients at any stage during the product development process....
Oriflame must, however, abide by the laws of the countries in which it operates and some countries may require test data gained through animal testing. "
Yani işin Türkçe'si, Oriflame olarak hayvan üstünde deneye çok karşıyız, ama Çin pazarından da olacak değiliz. Bu durumda ne oluyor? Belki sizin elinizdeki ürün için bir hayvan zarar görmemiş ama verdiğiniz para hayvan üzerinde test yapan bir şirkete gidiyor. Bence bu gidip Maybelline vs. almaktan farklı bir şey değil.

Başka bir sorunsal da Body Shop, Burt's Bees gibi firmalarda karşımıza çıkıyor. Misal, hayvanlar üzerinde test yapılmasın diye imza toplayan Body Shop, meğerse L'Oréal'inmiş de benim haberim yokmuş. Kusura bakma Body Shop, senle büyük aşk yaşadım senelerce, fakat sen hayvan haklarına hassasiyetin varmış gibi görünürken L'Oréal'in bünyesinde girdiysen senle de ilişkiyi bitirme vakti geldi.



Soru 3: Ne süreceğiz şimdi biz yüzümüze?

İşte en önemli soru bu, hadi Maybelline'den L'Oréal'dan vazgeçelim de, alternatiflerimiz neler? Aslında çok fazla seçim şansımız yok. Peta'nın listesindeki ürünlerin çoğu Türkiye'de yok, olanlar da fena cep yakabiliyor. Alternatifler şunlar: Lush, Dr. Murad (daha çok kırışıklık karşıtı krem vs.leri var, onlar da bir araba parası), Urban Decay (far paleti 130 lira civarı), Inglot (Tekli far 30 lira civarı), Kiss My Face (dudak parlatıcı 25 lira),Burt's Bees (kendisi hayvan üzerinde test yapmıyor, ama ana şirket yapıyor), Body Shop (L'Oréal'in olduğunu unutmayalım!).
Body Shop'u es geçersek, biraz da paraya kıyarsak kozmetik işini Inglot'dan halledebiliriz. Benim o kadar param yok diyenlere benden seçenekler ise, Peta'nın sitesinde olmayan, ama birçok cruelty-free sitesinde adı geçen, bizde de Rossman ve Gratis'te satılan Essence. Ürünleri daha çok genç kızlar için gibi (hatta sitesinde Justin Bieber var o derece), ama çooook ucuzlar (4 liraya filan ruj var o derece), bir de internetten sipariş verebileceğiniz, yine ucuz ürünleri olan E.L.F. Ben ELF'ten sivilce için mineral pudra kullandım, hiç de fena değildi doğrusu.

Ama olay aslında ruj, rimelle de bitmiyor. Benim için en zor olay şampuan ve diş macunu olacak herhalde. Şampuan olarak LUSH'ın katı şampuanları uygun fiyatlı (ilk fırsatta alıp deneyeceğim), bakım kremleri filan olarak da aktarlardan bir şeyler alınabilir, diş macunu olarak da internette araştırırken gördüğüm Kiss My Face'in diş macununu bulabilirsem denemeyi düşünüyorum (internette 14 lira civarı). Bakalım bu konuda da tamamen cruelty-free ürünlerle yaşamayı becerebilecek miyim?

Daha fazla okumak isterim ben derseniz, internette araştırırken bir makyaj bloguna rast geldim, ona da bir göz atın derim: makyaj aynam

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails