Saturday, April 2, 2011

Anna Karenina






Unlike 'War and Peace' 'Anna Karenina' deals with the society and human relations which makes it easier to read and sticking to the story. (The ones who read 'War and Peace' will remember the endless pages of war tactics, history and philosophy). In its time, some critics found it too romantic, even like a romance novel, but the characters and study of the society makes the book a delightful classical novel.

‘Savaş ve Barış’ın aksine ‘Anna Karenina’ toplumla ve insan ilişkileriyle uğraştığından daha rahat okunan ve hikayeye daha sadık bir roman. (‘Savaş ve Barış’ı okuyanlar sayfalarca bitmeyen savaş taktikleri ve tarihi bilgiyi hatırlayacaktır). Bazılarına göre fazla romantik hatta klasik edebiyatın pembe dizi kitabı sayılan bir roman olmasına rağmen, içerdiği karakter ve toplum incelemeleriyle benim en keyif aldığım klasik kitaplardan biri oldu.

The point that got me interested the most it's the closeness of 'Anna Karenina' to the classical French literature. If the names of characters and places would not be in Russian, I could easily forget that the story takes place in Russia and read it as a French novel. The influence of the French culture of the era of course influenced the characters of the book, but I also find Tolstoy style closer to French novelists, especially to Alexandre Dumas.





Bana ‘Anna Karenina’da ilginç gelen bir nokta, Fransız Edebiyatı’na ne kadar yakın oluşuydu. Eğer karakter ve yer adları Rus olmasaydı, Rus kitabı okuduğumu unutur, Fransız kitabı okuduğumu sanardım. Bunda dönemde tüm Avrupa’ya hakim Fransız etkisi ve özentisinin karakterlere yansımasının rolü büyük tabii ki, ama ben yazım tarzında da Fransız Edebiyatı’na, özellikle de Alexandre Dumas’ya benzer bir tat aldım.

Perhaps Anna is the best created female character of the classical literature, when compared with other female protagonists like Natasha from 'War and Peace' or Madame Bovary, I find a better formulated character with a lot of different layers. It's remarkable that in an era when men-women relationships are strictly based  on social values, with a huge gap between two genders, a man can observe the women's world so clearly. Especially the stream-of-consciousness parts at the end of the novel are created which such skill that everyone must acknowledge. 

Anna belki de klasik edebiyatın en iyi yaratılmış kadın kahramanı, onu yine baş karakterin kadın olduğu ‘Savaş ve Barış’ın Natasha’sıyla ya da Madame Bovary’le karşılaştırdığımda, karşımda çok daha katmanlı hazırlanmış, kanlı canlı bir karakter görüyorum. Dönemin yaşayış şeklinden dolayı kadın-erkek arasında çok büyük bir ayrım olan bir dönemde erkek bir yazarın kadınları bu kadar iyi gözlemleyebilmiş olmasına şapka çıkarmak lazım. Özellikle kitabın sonlarındaki bilinç akışı bölümlerini bu kadar başarıyla yazmak, sadece yazarlık değil gözlem açısından da Tolstoy’un çağıllarından çok daha üstün olduğunu kanıtlıyor.

Leaving the technique of the book aside, even though the characters are very well formed, I could not like Anna at all, this is probably because of her passive-aggressive behavior. From the beginning of her affair with Vronsky, she is a woman trying hard to destroy the relationship. This is of course an impulse coming deep from her subconsciousness; nevertheless her air of not caring, she is a product of society values and she finds herself guilty and not deserving happiness. I find Vronsky more honest in this relationship.

Kitabın tekniği bırakıp dedikodu kısmına geçersek, çok iyi yaratılmış bir karakter olmasına rağmen, ben yine de Anna’yı hiç sevemedim, bunun nedeni de pasif-agresif tavırları. Vronsky’le ilişkilerinin başından itibaren, ilişkiyi yok etmeye çabalayan, hatta çırpınan bir kadın Anna, bunu da çok bilinçaltından gelen bir dürtüyle yapıyor, çünkü her ne kadar aldırmaz görünse de, toplumun değerleriyle yetişen birisi olduğu için kendini suçlu görüyor. Ben bu yüzden bu ilişkide Vronsky’i çok daha samimi buluyorum.

Another character very well formed is Dolly, her reactions to his husband Oblonsky's unfaithfulness and her feelings during her visit to Anna (first she is envious of the life Anna has and dreams of having a lover, then she misses her children and longs to go home and she is ashamed of her old clothes) makes Dolly the second most developed character. But my favorite character in the book is the underdog Oblonsky. He is a perfect portrayal of his era's nobleman and a man of leisure. His funny or out-of-place remarks in the most important parts of the novel creates a fun little detail in the novel.

Kitabın çok iyi işlenmiş başka bir karakteri de Dolly, hem Oblonsky’nin aldatmalarına gösterdiği tepkiler ve Anna’yı ziyaretindeki  hisleriyle (önce Anna’yı kıskanıp kendini bir sevgiliyle hayal etmesi, ama 2-3 saat sonra çocuklarını özleyip eve koşmak istemesi ve giysilerinin eskiliğine utanması) Dolly Anna’dan sonra üstüne en çok düşülmüş karakter. Yine de benim kitapta en sevdiğim karakter, çok da önemli bir yere sahip olmayan, Oblonsky. Hem tam döneminin asilzadesi resimlediği, hem de keyif adamı olduğu için Oblonsky’e hayran kaldım. Üstelik hikayenin çok kritik yerlerinde karşımıza çıkıp komik ya da alakasız yorumlarda bulunması da kitaba güzel bir espiri katmış.

The book has two parallel stories, and the protagonist of the second story is Levin. Levin is Tolstoy's reflection and is used to give Tolstoy's thoughts about land and labor. Like Levin, Tolstoy is a son of a wealthy family with land, and he is known to share his wealth with the peasants throughout his life. Levin, on the other hand, is a more conformist character taking a pride in his land. Sometimes, though, his thoughts on land and labor becomes parallel to Tolstoy.

Kitap aslında paralel iki hikayeyi anlatıyor, kitabın ikinci hikayesinin baş kişisi de Levin. Levin Tolstoy’un yansıması ve onun özellikle toprak/emek üstüne düşünceleri sorgulamasına yarıyor. Tolstoy da Levin gibi toprak sahibi asil bir ailenin oğlu, ama gençliğinden itibaren kişisel varlığa karşı olduğu ve çoğu zaman mallarının büyük kısmını köylülerle paylaştığı bilinmekte. Levin ise olaya daha gelenekselci yaklaşan ve toprağıyla fazlasıyla gurur duyan biri. Yine de köylülerle olan ilişkilerinde emek ve toprak üzerine düşünceleri bazen Tolstoy’un düşünceleriyle bağdaşıyor.
This parallel form of the book is because 'Anna Karenina' is written as two different pieces and put together later by Tolstoy. It creates a modern construction to the novel and a deeper layer to a romantic story. With its technique, characters and observations on the society, 'Anna Karenina' is one of the most entertaining and important books of all times.
Bu paralel kurgu, aslında ‘Anna Karenina’nın iki parça olarak yazılıp sonradan birleştirilmesiyle oluşuyor, ama yine de bu hem dönemine göre çok modern bir kitap kurgusu, hem de romantik sayılabilecek bir kitabı, çok katmanlı bir baş yapıt haline getiriyor. ‘Anna Karenina’, hem kurgusu, hem karakterleri ve toplum gözlemleriyle edebiyatın en önemli ve keyifli kitaplarından biri.

No comments:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails