Saturday, February 13, 2010

Saatleri Ayarlama Enstitüsü



Benim bu kitabı sonunda elime alabilmemin öyküsü ilginç. Seneler önce Haldun Taner'in bir öyküsünü okumuştum yine zamanı irdelenen, şimdi baktım adı "Onikiye bir var" imiş. Ben sonra yıllarca Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün bu öykü olduğuna kendimi nedense inandırdım. Birkaç ay önce bir sohbette fark ettim ki aslında değilmiş. Tesadüfen babamın karısının kütüphanesinde görünce de artık bu ayıbı temizlemenin zamanıdır dedim ve okumaya başladım.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü, umduğum kadar zamanı ve toplumun değişik kesimlerindeki insanların zaman kavramını irdeleyen bir kitap değildi. Nedense ben de böyle bir izlenim vardı ki belki de Haldun Taner'in öyküsüyle karıştırdığım içindir- ah bu kitabın kendisiyle zerre kadar ilgisi olmayan dışardan gelen beklentiler.

Kitap daha çok, Cumhuriyet'le birlikte, yüzyıllardır devam ettirdiği kuralsız, neredeyse kaotik bir yöntemle yönetilen Osmanlı'nın, batının yöntemlerine dön(eme)mesinin analizini oldukça ironik bir tarzda yapıyor. Dünyanın en klişe tabiriyle ne batılı, ne de doğulu olabilme hikayesi S.A.E. (Batılı kısaltma adetiyle böyle der Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ne Halit Ayarcı). Bunun yanında bürokrasinin anlamsızlığına ve bizim buna neredeyse kutsal bağlarla bağımızdan da dem vurur. Biz bürokrasiyi ancak bundan 50-60 yıl önce öğrenmiş bir halk olarak bürokrasiye sıkı sıkıya bağlıyızdır, bir işin çözümü ne kadar uzun sürerse o kadar önemlidir, bir bakanlık ya da devlet örgütü medyada ne kadar boy gösterirse o kadar önem kazanır. Aynı mantıkla ilerlersek, işleri çabucak çözen bir bürokratik organ tercih edilmez, çünkü ya görevi çok önemsizdir, ya da onu yeterince iyi yapmıyordur.

Kitaba karakterleri yönünden bakarsak, kitap Hayri İrdal üzerinden, Osmanlı paşalarından, modern devrin sosyetelerine geçiş olarak yorumlanabilir. Hayri İrdal, hayatı boyunca toplumun hemen hemen bütün kesimlerinden çok değişik insanlarla birlikte yaşar. Fakirleşen bir Osmanlı asilzade ailesinin torunu olan İrdal, çocukluk ve gençlik yıllarını toplumun genelde alt kesimlerinden, hayalperest insanlarla geçirir. Ama onların hayalperestliğinin romantik bir tarafı yoktur, onlar köşeyi dönmenin doğa üstü yollarını hayal ederler; simya ve peri kızı Aselban'ın vaad ettiği hazine...

İrdal'ın son yıllarında karşılaştığı insanlar ise, modernitenin bağrından gelirler. Toplumun hatta hükümetin üst kısımlarında yer alırlar. Onlar da hayalperesttir, ama onlar hayal ettiklerini gerçek olarak karşılarındakilerine öyle bir anlatırlar ki, inanmak dışında bir çareniz kalmaz. Hükümetteki insanları toplumun alt kesiminden ayıran tek şey kendilerine ve uydurdukları yalanlara sonsuz bir inanca sahip olmalarıdır. Toplumda kimse gerçeği istemez, bu yüzden ne söylediğiniz değil, bunu ne gibi bir iktidarla söylediğiniz önemlidir. Tanpınar romanda bunu, o ironik tarzıyla o kadar iyi anlatır ki, kitabın sonunda kendinizi de sorgulamaya başlarsınız.

Halit Ayarcı'nın kendine güveni o kadar yüksektir ki, Hayri İrdal'ın laf olsun diye söylediği bir şeyi tasarlayıp, saatlerin ayarlanmasını modernitenin merkezi haline getirir. Modern insan, hayatı değerli olan insandır ve geri ya da ileri kalan bir saatle değerli dakikalarını kaybedemez. Bu proje o kadar büyür ki, Avrupa ve Amerika'da bile S.A.E.'ler kurulmaya başlar. Yalnız ne yazıktır ki, Avrupa ve Amerika bu hususta da bizi geçer.

500 sayfalık romanın bütün kahramanlarına değinmeyeceğim, yalnız en sevdiğim karakterini İrdal'ın ikinci karısı Pakize olduğunu söylemeden de geçemeyeceğim. Pakize, sinema tutkunudur. Sinemaya o derece tutkundur ki, hergün ayrı bir klasik film kahramanı olarak uyanır, hatta bir ara Hayri'nin Napolyon olduğuna karar verir. Bence kitapta Ahmet Hamdi Tanpınar'ın edebi becerisini en çok konuşturduğu yerler Pakize'yi anlattığı yerlerdir.

Uzun sözün kısası, okumadıysanız hemen alın okuyun derim... Hem keyifle okunan, hem de düşündüren ve doğru noktalara sizi yönlendiren bir kitap. Yıllarca iktidarların külliyen yalan olan beyanlarının bu kadar alkış alabilmesinin nedenini de iyice anlayabiliriz bu kitabı okuyunca diye düşünüyorum.

1 comment:

ozlemakin said...

o degil de, sunun bi de biyolojik saatleri ayarlayanindan olsa kosarak gider ilk musteri olurdum valla.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails