Sunday, December 12, 2010

Kafka On the Shore/ Sahilde Kafka



I saw 'Kafka on the Shore' on the book stands for sometime, but I didn't buy it until it's the book of the month in my book club. I have conflicting thoughts about the book, and it has to do with its length. A longer book must have a more disciplined storytelling and good structure in order to allow the reader to fully enjoy it. Reading 'Kafka on the Shore' you will fall in love with some 50 pages of the book, while getting lost of interest or getting completely lost on another 50 pages....

'Sahilde Kafka' bir süredir kitapçıların raflarında duruyordu durmasına ama, bir türlü elim ona gitmemişti, kitap kulübümde okutulması nasipmiş demek. Hakkında çelişkili düşüncelerim var, bunların büyük bir kısmı sanırım kitabın uzunluğundan kaynaklanıyor. Ben şahsen uzun kitap yazmanın ayrı bir yetenek olduğunu ve bu yeteneğe sahip olmayanların denememesi gerektiğini düşünüyorum. 'Sahilde Kafka' da böyle bir kitap, bir 50 sayfasına bayılıyorsunuz, sonraki 50 sayfa "Ee, ne yani" dedirtiyor, bir öyle bir öyle gidiyor....

After a negative introduction like this, it's a little bit weird to say that but I liked the book a lot. And the parts which I don't, I let it go. The book has a surreal telling that blends with the real, the world of Kafka Tamura, an ordinary youth life changing into a new world with curses and extraordinary people with ordinary appearances. 
 
Böyle negatif bir giriş yaptıktan sonra kitabı beğendim demek abes, ama beğendim. Beğenmediğim yerleri de "O kadar kusur kadı kızında da olur" deyip görmezden geldim. Gerçek üstü yazarlar favorimdir, özellikle bizim gerçekliğimizle harmanlandığı zaman, Kafka Tamura'nın hayatı da, oldukça sıkıcı bir gencin hayatından, lanetlerle ve sıradan görünen sıradışı insanlarla dolu bir hayata geçiyor.


The book's strongest point is without a doubt its characters. The Nakata, who lost the half of his shadow because of an unknown phenomenon and transformed into a 'not so intelligent' person in his words, is maybe the most original character of the literature history. Maybe it's because of his half-shadow or his lack of intelligence, he also has the ability to talk to cats, and what entertaining talks are they! But if it's the weird cat Kuamura who had a blow in his head, all they can talk is about mackerels...

Kitabın en güçlü noktası kesinlikle karakterleri. Küçükken yaşadığı açıklanamayan bir olay yüzünden gölgesinin yarısını kaybeden, kendi tabiriyle "pek akıllı olmayan" Nakata yazılmış en orijinal ve iyi karakterlerden biri olabilir. Gölgesini kaybetmesinden mi, yoksa insanlarca pek önemli sayılan 'akıl'a çok da sahip olmamasından mı bilinmez, Nakata kedilerle konuşabiliyor, konuşmak ne kelime bayağı tatlı tatlı sohbet ediyor. Tabii bu kedi kafasına darbe yediği için biraz tuhaf olan Kuamura değilse, o genelde uskumrulardan bahsediyor çünkü...

'Kafka on the Shore' is about people who stuck in their pasts, Kafka who was abandoned by her mother as a little kid and never know the reason behind it, the bad father who never could made a peace with it, a man in search of his lost shadow and a woman who lost her young love and who doesn't let the time flow... All of them, even the father; the antagonist of the novel are trying to exist, which is the most inspiring fact about the book. In this war between existence and death, just when they were about to lose it, they met with a entrance stone, a cat hunter Jonnie Walker and a Colonel Sanders (for those who don't know him, he is the face of KFC)

Kitap daha çok geçmişiyle uğraşan insanlarla ilgili, annesi kendisini çocukken terk eden ve bunun nedenini hiç bir zaman anlayamayan Kafka, bu terk edişi sindiremeyen haşin bir baba, gölgesinin yarısını arayan bir adam ve gençlik aşkını kaybedince zamanın akmasına izin vermeyen bir kadın... Hepsi sadece var olmaya çalışıyorlar aslında (evet, romanın kötü karakteri baba bile), kitabın en etkileyici tarafı benim için bu oldu. Onların savaşı kaybedeceği anlarda ise karşıya başka bir dünyaya açılan bir giriş taşı, kedi avcısı bir Jonnie Walker ve ne üdüğü belirsiz bir Albay Sanders çıkıyor (bilmeyen varsa kendisi KFC'nin beyaz bıyıklı amcası).



But don't get fooled by the surrealism in the book and by Murakami's nationality, you're definitely not reading a Japanese novel. Raised by a very traditional father, Murakami has fall in love with the Western Culture. I don't have anything bad to say about the Western Culture, but this book would be more successful, if this book would have more from the traditional Japanese literature. I hope that Murakami can make peace with his own culture in the following books....

Yalnız kitabın gerçek üstülüğü ve Murakami'nin Japonluğu sizi yanıltmasın, kesinlikle bir Japon romanı okumuyorsunuz. Bunun nedeni Murakami'nin belki de babasının gelenekselciliğe tepki olarak geliştirdiği Batı Kültürü aşkı. Batı Kültürüne lafım asla olamaz ama, bu kitap şayet geleneksel Japon edebiyatından (tüm o efsaneler, masallar...) daha fazla iz taşısaydı, çok daha başarılı bir kitap olurdu. Umarım Murakami ilerdeki yıllarda, kendi kültürüyle de barışır....

P.S. : After reading this book, don't discuss it with your friend or read reviews about it, it would only confuse you.
 
Son söz: Bu kitabı okuduktan sonra kesinlikle arkadaşlarınızla tartışmayın, tartışırsanız da onların söylediklerine aldırmayın. Biz denedik gördük, benden söylemesi....

P.S. 2: In Czech Kafka means 'crow' which is the name of Kafka Tamura's alter-ego in the book.

Son söz 2: Kafka Çekçe'de 'karga' anlamına geliyormuş, Karga'ysa kitapta Kafka Tamura'nın alter-ego'sunun adı.

No comments:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails