We are in the winter, the weather is horrible, we didn't see the sun in Villeneuve for a week now, to sum it up the situation doesn't look very bright from here (and on top of all that there is a rumor that snow is coming next week). In the meantime, let me introduce you my 9 quad-meters prison cell, to tell you the truth, mine is pretty good comparing to some ugly old, depressive places they call dormitories, so I won't complain much about it. "But it's not depressive at all, in fact I decorated it in a very cute way". Here is the small box that I call home:
Mevsim kış, hava soğuk, Villeuve'e bir haftadır güneş uğramadı, velhasıl gidişler kötü (haftaya kar geleceği söylentisi de var bir de yetmezmiş gibi). Bu arada ben size 9 metrakarelik hapisanemi tanıtayım, yine benim yurt odam insaflı, çok depresif, çok korkunç yurt odaları da var biliyorum o yüzden çok söylenmeyeceğim. "Yok ben şirin yaptım odamı canım ne depresifi". İşte benim minik kutum:
Postcards and photos of Leo beside the bed, that's what I call home! (almost). And let's not forget the friendly giraffe Raymonde!
Kartpostallar ve Leo köşesi :) Tabii ki şeker zürafamsı Raymonde'u da unutmamak gerek.
Yes, that is all of the room, start thinking small :)
İşte oda dediğim şey bu kadarcık bir kutu aslında.
More postcards and facebook open as always.
Daha fazla kartpostal ve bilgisayarda her zamanki gibi facebook.
Saturday, January 28, 2012
Thursday, January 19, 2012
Kardeşimsin Hrant!
Olanlar o kadar adaletsiz, o kadar korkutucu ki hiçbir şey yazasım yok, biliyorum ki yazdığım hiçbir şey ne sonucu değiştirecek, ne de Dink'in sevenlerinin içine biraz su serpecek. Ama yine biliyorum ki yazmamak ondan da kötü. Şu kesin ki, Türkiye'de insanlar ne kadar ırkçı, ayrımcı olursa olsun, bugün o meydanda yürüyen onbinlerce kişinin ırk, dil, din ayrımı yoktu. O yüzden inadına kardeşimsin Hrant, babamsın, abimsin, arkadaşımsın, dostumsun...
19 Ocak 2012
Not: Anlatmak istediğim her şeyi Erhan benden bin kat daha iyi anlatmış, o yüzden izleyin, izletin...
Wednesday, January 11, 2012
Musical Wednesdays/Müzikli Çarşambalar 1Song3Interpretations
After a long break here we are with 'Musical Wednesdays'. This week I'll give you 3 interpretations of an Etta James' song "Something's Got a Hold on Me". The first is of course by the goddess named Etta, the second is one of my favorite singers Beth Hart and the third interpretation was prepared for the movie Burlesque and sang by Christina Aguilera. My favorite is the version by Beth Hart even though Etta James is awesome as always and I cannot skip to say that although Christina has a powerful wonderful voice, she needs to cut the shouting a little bit, but the decision is yours, which one is your favorite?
Uzun bir aradan sonra bu hafta 'Müzikli Çarşambalar'da Etta James'in "Something's Got a Hold on Me' ve 3 versiyonu var, ilki bizzat tanrıça Etta'nın kendisinden, ikincisi kalbimin kraliçesi Beth Hart'tan, üçüncüsü de 'Burlesque' filminden Christina Aguilera hatundan. Ne yalan söyleyeyim üçü de çok başarılı olsa da ben en çok Beth'in yorumunu sevdim, bir de Christina biraz daha az bağırmayı öğrenmeli sanki, ama karar sizin....
Uzun bir aradan sonra bu hafta 'Müzikli Çarşambalar'da Etta James'in "Something's Got a Hold on Me' ve 3 versiyonu var, ilki bizzat tanrıça Etta'nın kendisinden, ikincisi kalbimin kraliçesi Beth Hart'tan, üçüncüsü de 'Burlesque' filminden Christina Aguilera hatundan. Ne yalan söyleyeyim üçü de çok başarılı olsa da ben en çok Beth'in yorumunu sevdim, bir de Christina biraz daha az bağırmayı öğrenmeli sanki, ama karar sizin....
Tuesday, January 10, 2012
A long overdue update/Çok gecikmiş bir n'apıyor bu kadın yazısı
What is she up to? Where did she go in Lille? What is happening? It's a bit true in fact, I disappeared from the blogosphere, the classes, travels, new people to meet kept me from writing to my blog, I made long lists on what to write to the blog and didn't write any, so here is a small update to you.
N'apıyor bu kadın? Lille'e gitti kayıplara mı karıştı? Neler oluyor? Aslında biraz doğru, gittim ders, gezme tozma, yeni insanlar derken bloga yazayım dediklerim çığ gibi büyüdü de hiçbir şey yazılamadan öyle kaldı. Bu yazı özetler gibi olsun, uzun uzun hem de fotoğraflı bir "Napıyor Bu Kadın?" serisi yapabilirim.
For example I'm living in a place like this (sort of):
Misal böyle bir yerde yaşıyorum (sayılır):
I said sort of because in fact where I live is called Villeneuve d'Ascq, it's a small city right outside of Lille, but Villeneuve with other cities around is in Lille Metropole, so I sort of live in Lille... (Yes, french people have a tendency to complicate things).
Sayılır diyorum çünkü aslında ben Lille'in yanındaki Villeneuve d'Ascq isimli yerde yaşıyorum, fakat Lille'in çevresindeki bir sürü şehir Lille metropolü içinde sayıldığı için Lille'de yaşıyorum da denebilir... (Bu Fransızlar hayatı karmaşık hale getirmeye bayılıyorlar sanki?)
And this is Villeneuve:
Burası da Villeneuve:
For some reason, I deleted the photos of my little tiny room, I'll add it asap (I have to add that I also have the smallest bathroom which I pray for everyday, I saw awful places called dormitories, so I cannot complain much about mine). But since I'm living for the first time in a dorm room, it's still something strange, thank god I live alone in the room or I would seriously loose my mind by now.
Minicik küçücük içi dolu fıçıcık odamın fotoğraflarını silmişim nedense, onlar size borcum olsun (bir de ultra mini banyom var ki o var diye her gün dua ediyorum valla, insanlar yurt diye ne kötü yerlerde yaşıyorlar benimki yine en iyi yurt). Ama hayatımda ilk defa bir yurtta kalıyorum şu yaşımda, allahtan tek yaşıyorum yoksa kafayı yerdim garanti.
And these are where I travel to:
Böyle yerlerde geziyorum bir de:
Brussels
Brüksel
Boulogne
Boulogne
Prague
Prag
I eat stuff like that:
Böyle şeyler yiyorum:
And I look like that :
Bir de bu aralar böyle görünüyorum:
End of the summary.
Özetler bitti...
N'apıyor bu kadın? Lille'e gitti kayıplara mı karıştı? Neler oluyor? Aslında biraz doğru, gittim ders, gezme tozma, yeni insanlar derken bloga yazayım dediklerim çığ gibi büyüdü de hiçbir şey yazılamadan öyle kaldı. Bu yazı özetler gibi olsun, uzun uzun hem de fotoğraflı bir "Napıyor Bu Kadın?" serisi yapabilirim.
For example I'm living in a place like this (sort of):
Misal böyle bir yerde yaşıyorum (sayılır):
I said sort of because in fact where I live is called Villeneuve d'Ascq, it's a small city right outside of Lille, but Villeneuve with other cities around is in Lille Metropole, so I sort of live in Lille... (Yes, french people have a tendency to complicate things).
Sayılır diyorum çünkü aslında ben Lille'in yanındaki Villeneuve d'Ascq isimli yerde yaşıyorum, fakat Lille'in çevresindeki bir sürü şehir Lille metropolü içinde sayıldığı için Lille'de yaşıyorum da denebilir... (Bu Fransızlar hayatı karmaşık hale getirmeye bayılıyorlar sanki?)
And this is Villeneuve:
Burası da Villeneuve:
For some reason, I deleted the photos of my little tiny room, I'll add it asap (I have to add that I also have the smallest bathroom which I pray for everyday, I saw awful places called dormitories, so I cannot complain much about mine). But since I'm living for the first time in a dorm room, it's still something strange, thank god I live alone in the room or I would seriously loose my mind by now.
Minicik küçücük içi dolu fıçıcık odamın fotoğraflarını silmişim nedense, onlar size borcum olsun (bir de ultra mini banyom var ki o var diye her gün dua ediyorum valla, insanlar yurt diye ne kötü yerlerde yaşıyorlar benimki yine en iyi yurt). Ama hayatımda ilk defa bir yurtta kalıyorum şu yaşımda, allahtan tek yaşıyorum yoksa kafayı yerdim garanti.
And these are where I travel to:
Böyle yerlerde geziyorum bir de:
Brussels
Brüksel
Boulogne
Boulogne
Prague
Prag
I eat stuff like that:
Böyle şeyler yiyorum:
And I look like that :
Bir de bu aralar böyle görünüyorum:
End of the summary.
Özetler bitti...
Subscribe to:
Posts (Atom)