Bu yazıyı yazmaya başladığımda Perşembe akşamıydı, sonra E-bay'di diziydi derken, benim de çenem düşünce bitmedi. Siz Perşembeymiş gibi okuyun bir zahmet.
It was Thursday when I started to write this post, but with E-Bay, a t.v. series and m big mouth, I couldn't finish it on time. Please read it as today is Thursday.
Bugün saat 16.00'da Pina Bausch'un 'Kontakthof' projesinin belgeseli 'Tanzträume'ye biletim vardı. Öncesinde babamla CRR'ye gidilip konser biletleri alındı, iyi ki de şimdi alındı. çünkü koca salonda son 3 sıra kalmıştı, Moskova Tchaikovsky Senfoni'ye gitmek isteyenlere duyurulur, biletler bitti bitecek...
Today I had tickets for the documentary about Pina Bausch's project "Kontakthof"; ' Tanzträume. Before that I went to buy tickets for Moscow Tchaikovsky Symphony Orchestra's tickets with my father. I'm super excited about it!
Sonra da Kuledibi'ne gittik. Galata Kulesi benim için dünyanın en büyülü şeyi, Saint-Benoit'da okurken beni büyüsü altına alan bu bina, okulda geçen 5 yılımı sınıfın camlarından görünerek etkilemiştir. Ben bu kuleyi ne zaman görsem, bir dizi ya da filmde bile, hipnotize olmuş gibi gözümü alamaz, saatlerce kendisine bakar bakar dururum. Rüyama bile girer, Galata Kulesi'ni görünce gönlüm ferahlar, umutlanırım, böyle saçma hisler işte. Hatta şimdi ATV'de başlayan Kalp Ağrısı dizisini de sırf mekanları için bayıla bayıla izliyorum. Bu akşam da var hatta, yazıyı bitirip ona geçeceğim:) Sinir oluyorum Beste Bereket'in oynadığı Zeyno karakterine, kadın bayağı benim hep isteyip de sahip olamadığım hayatı yaşıyor. Bir kere birbirimize çok benziyoruz o da Zeynep ben de Zeynep, onun da babası doktor benim de, ama onun salonundan tabak gibi Galata görünüyor, scooterla geziyor, tango gecelerinde sürtüyor. Sinir! Bu arada Galata'daki ev fiyatlarına baktım bugün, bütün hayallerim yıkıldı, evler 400 bin tl'den başlıyor (400 milyar) 1 milyona kadar yolu var, bu da demek oluyor ki benim Galata Kulesi'ni gören ev hayalim bir hayal olarak kalmaya mahkum. Ha beyaz atlı bir prens bulursam bu arada, o başka. Ben hayal etmeye devam ediyim en iyisi. 400 bin ne ya, villa mı alıyorsun, apartman katı işte!
The photo is the Galata Tower. It's the most magical place for me in the world, I studied in a french lycée very close to it for 5 years and it mesmerized me every time I saw it from my classroom's window. Whenever I see it, even if it's in a film or a t.v. show I cannot take my eyes off of it, it hypnotizes me. And I always dream of living in a place which will see it. But unfortunately, as I discovered today, the prices of the simple flats starts at 200.000 Euros to 1 million Euros, so bye bye dream. If I would not find a prince charming that is...
Kuledibi'nde önce gezdik, ben fotoğraf çektim, butiklere bakındık (turist moduna geçtik yani, zaten Perşembeleri babamla turist olma günümüz, çok seviyorum Perşembeleri), sonra Kuledibi'ndeki kahvede oturduk tavla oynadık, babam beni her zamanki gibi yendi...
We first wandered around in the neighborhood, taking pictures and looking at the small stores (total tourist mode, almost every Thursday we become a tourist in our own city, I love it!), then we play some backgammon and my father won a always...
Babamla ayrıldığımızda saat 2.5 gibiydi, ben kafamda plan yaptım, gidip bir By Retro'ya bakılacak, sonra bir şeyler yenilecek, sonra da filme gidilecek diye. By Retro'dan bir çıktım saat 3.5. Aslında ben daha çıkmayacaktım, ama içeride saate bakmayı akıl ettim allahtan. Orada istediğim gibi günlük çiçekli bir elbise bulamadım (ben de hiç yok ya çiçekli elbise, annem blogumu okusa beni döver valla), ama yine aklımda olduğu üzere çok güzel bir yelek aldım. Vintage erkek yeleği, önü çizgili kumaş, arkası mor saten. Göğüs kısmı tam oturmadı ama bana ne, çok güzel oldu aldım:))) Daha önce, içimdeki alışveriş canavarının 1 yıllık uykusundan uyandığından bahsetmiştim sanıyorum. Şimdilik sadece fellik fellik aradığım şeyler var, onları bulmaya uğraşıyorum ama nafile...
It was 14.30 when my father left, so I planned to go to a vintage thrift store first and eat something later since the movie wasn't until four. But when I left the shop, I figured that it was 15.30. Fortunately I checked the clock in the store, or else I would have missed the film all together. I couldn't find an everyday flower print dress like I wanted, but bought a cool man's vest with striped fabric on one side, and dark purple satin on the other side. The breast part didn't fit properly, but what the hell, I loved it. I think I mentioned before that the shopaholic in me has woken after a complete 1 year rest. I try to find certain items frantically, but no luck so far....
Öncelikle bir bot ya da ayakkabı arayışı içindeyim. Özellikle de şu üstteki ayakkabılara benzer bir şeylere. Benzer bir şeyler gördüm ama, ya çok ince ve yüksek topuklular ya da bu senenin modası gereği değişik yerleri açık. By retro'da da şansım açılmadı. Ben de şu ayakkabılarımla yetindim bugün, onlar da giyilmeye giyilmeye vintage oldu artık:) (Fotoğrafı bulacağım diye bir saattir e-bay'e daldım yine, e-bay'de var çok güzel şeyler ama deneyip aldığım ayakkabıları bile giyemediğimden güvenemiyorum, benzerini gören bilen varsa lütfen insanlık namına bana bi el etsin)
The most important item of this list is a shoe or a boot. Especially like those in the picture above. I saw one or two things similar of this, but they were either in enormous heels or open in some part as today's fashion is all about. I couldn't find any in the vintage store either, so I had to settle with these old ones of mine. I guess it can be vintage after 10 years of me not wearing them:) (Sorry, I was lost on e-bay trying to find the picture above, there are some cool shoes in E-Bay, but I cannot buy shoes online before trying, so if someone sees a shoe similar to the photo, please keep me informed)
Bu da benim yadigarlar/ My oldies
Bu da annemin benim yaşımda yaptığı çanta:)
And this is the bag that my mother did when she was my age:)
Zaten Türkiye'de ne varsa anne-teyze dolaplarının unutulmuş köşelerinde var ben söyleyeyim. Yıllardır, 20'lı yıllardan 70'ların sonuna kadar moda ne enfesmiş, sonrakileri ben hiç beğenmiyorum, ama yok ki buralarda öyle elbiseler şeklinde kendimi kandırmalarıma son verip bütün dolapları, bavulları aşağı döktüm. Daha önce keşfedip bir süredir giydiğim siyah dantelli elbise ve yukarıdaki çanta dışında, 2 ipek 1 saten elbise de bulundu, tamiratta, çıksın buradan kendilerini sergilerim. Ayrıca bir sürü de çanta var, ama maalesef teyzemin de annemin de ayakları benden küçük o yüzden acilen ayakkabı bulmalıyım. Üstelik bu sezonun ayakkabıları o kadar çirkin ki, ugglar kürkler püsküller... Allahtan sivri burun modası geçti ona da şükür!
I think that for the most part, anything vintage you can find in Turkey is mostly in the forgotten parts of your mom's or aunt's closet. I keep saying for years that the fashion was wonderful from the 20's until the end of 70's and that I don't like today's fashion, but you cannot find these years' dresses here. At the end, I put all these excuses behind and started a scavanger hunt in the closets and old luggages. Except for the black lace dress and the bag above that I use for some time, I found 2 silk 1 satin dress, they are in the modification phase, I'll posted them here when they are finished. There are also some bags, but unfortunately both my mother's and aunt's feet are smaller than mine, so I have to find some shoes fast. And I hate most of the shoes of the last season, Uggs, fake furs, fringes... Ohh, ugly! Thank God the pointed ones are over!
Bunun dışında bir de tümü dantel leggings arıyordum haftalardır, Topshop'ta vardı bir tane ama çok büyük çiçekli hoş bir şey değildi, bugün sonunda buldum sandım ama onlar da çorapmış. Ama şimdi bana diyebilirsiniz ki, dantel aynı kalınlıkta olduktan sonra ha çorap ha leggings ne fark eder, bence de fark etmez, hem leggings sezonu geçiyor deyip bu kalemi bulunmuş saydım gitti.
I'm also looking for leggings with lace all over them, I found one at Topshop, but there were huge flowers as the print and I didn't find them, I though I had it at the end of the day, but they turn out to be sockings, not leggings. Now, you can ask me, what's the difference between sockings and leggings if they are both laced at the same thickness, well you're right I say and considered this piece found.
Neyse ben film anlatacaktım değil mi? 'Dans Rüyaları' (Tanzträume: Judenliche Tanzen "Kontakthof" von Pina Bausch- Dancing Dreams: Teenagers Perform "Kontakthof" by Pina Bausch) Pina Bausch'un 15 yıldır yaşlı amatör dansçılarla yaptığı "Kontakthof" dans tiyatrosunu bu sefer gençlerle yapması sürecini anlatıyor. Utangaç ve içine kapanık gençlerden sahne sanatçılarının nasıl çıktığını görmek gerçekten çok ilgi çekiciydi. "Kontakthof" farklı dokunma şekilleri üzerinden ilerleyen bir gösteri, eskiden yaşlılarla yapıldığı düşünülecek olursa içinde gençleri tedirgin eden bölümler var (cinsel değil ancak onların alışmadıkları flörtleşme/şiddet şekilleri diyebilirim) ama sonuç gerçekten profesyonel dansçıları aratmayacak güzellikteydi.
But I think I intented this post to tell you about the film. 'Tanzträume: Judenliche Tanzen "Kontakthof" von Pina Bausch- Dancing Dreams: Teenagers Perform "Kontakthof" by Pina Bausch' tells the story of Pina Bausch's dance theater "Kontakthof" that she does for 15 years with amateur seniors done this time with teenagers. It was really interesting to see the shy and introvert kids turning into performing artists. "Kontakthof" consists of different touching and communication styles and there are some parts that the kids can't relate and find a little bit irritating (not sexually, but let's say flirty or violent) but the ending performance was a very good professional one.
Burada en önemli konu tabii ki Pina Bausch gibi efsanevi bir koreografın istese dünyanın en iyi dansçılarını kullanabilecek biri olması ama bunun yerine amatörleri, hele de dansçı olarak kabul edilemeyecek yaşlı ve gençleri kullanması. Belgesel başından sonuna çok iyi düzenlenmiş ve gençlerin ruh hallerini ve yapacakları figürlere olan yaklaşım ve hislerini çok güzel vermiş. Bu arada bazı dansçıların çok genç yaşlarına rağmen geçmişlerinde büyük hayaletler taşıdıklarını da öğreniyoruz, örneğin kızlardan birisinin dedesi Kosova'da Sırplar tarafından diri diri yakılmış. Bu dramatik öğeler de filme katılınca soluksuz izlenen çok zevkli bir film oluyor.
Let me say that the most important thing here is that a choreographer like Pina Bausch who can easily work with any dancer she likes to choose amateurs, and seniors or teenagers for that matter who cannot be consider as dancers in the real dancing world. The film is very well organized and portrays successfully the feelings of the teenagers of the parts they will perform and also their personalities. We also learn in the film that even though very young, some of the dancers have tragic skeletons in the closet, for example the grandfather of a girl was burned alive in the war at Kosovo by Serbians. These dramatic elements make the film a fun to watch film.
Filmin sonunda da "für Pina Bausch" Pina Bausch için yazısı çıkınca sinemaca alkışladık, o da çok hoşuma gitti.
I liked that the whole theater applauded when "für Pina Bausch" (for Pina Bausch) appeared on the screen.
İşte trailer.
The trailer.
Neyse, ben bu çoook uzun yazıyı burada bitirmezsem daha çok konuşacağım, festival programında yarın yine bir belgesel; 'Yoldaş Modası'.
Anyway, if I don't finish this post, I don't know if I would ever shut up. Tomorrow, again a documentary 'Ein Traum in Erdbeerfolie' ('Comrade Couture) in my festival program.