Showing posts with label feminism. Show all posts
Showing posts with label feminism. Show all posts

Wednesday, February 23, 2011

Too Much Pussy




It's time of the 'IF Istanbul' film festival again, and I'm starting my reviews with 'Too Much Pussy! Feminist Sluts, a Queer X Show'. First of all, let me say that, even though IF screened some courageous films before, but this was by far the most outrageous film I ever saw on IF, and on any film festival for that matter. The film's genre is docuporno, meaning its porn with a documentary technique. Some of the festival-goers for some reason had to leave the film at the first five minutes, but those of us remaining saw a post-feminist film that we never saw anything like before.

İf İstanbul filmlerine 'Too Much Pussy! Feminist Sluts, a Queer X Show'la başlıyorum. Türkçe'ye hafifletilerek 'Kevaşeler Sahnede' olarak çevrilmiş. If'de özellikle gökkuşağı bölümünde ne kadar cesur film gösterilmişse de, bu film sanırım IF tarihin en cesur filmlerinden. Zaten docuporno olarak tanımlanıyor, yani belgesel tekniğinde bildiğimiz porno. Öncelikle, çok sinir olduğum festivale kitapçığı okumaya gerek duymadan rastgele bilet alan entel grubundan öcümü aldığı için bu filme çok teşekkür etmeliyim. Zira filmin ilk 5 dakikasında bu entel-dantel takımı grup halinde salonu terk etti. Bir kısmı biraz daha bekleyip, ortasında dayanamayıp çıktı, biz kalanlarla güzel bir film izlemiş olduk.



Emilie Jouvet, the director is in fact a porn director. Her first film Pour une Nuit/One Night Stand was a big hit in feminist porn scene (yes, they have a scene, really). The main idea behind feminist porn is to portray female sexuality from women's eye, so instead of male fantasies, women in these movies have sex the way they want to have. In Too Much Pussy, we are following the European tour of Queer X Show, a show group realized by Wendy Delorme, Judy Minx, Madison Young, Sadie Lune, Mad Kate and DJ Metzgerei and with shows of burlesque, peep-show, striptease and avant-garde theater. 

Filmin yönetmeni Emilie Jouvet zaten bir porno yönetmeni. İlk filmi Pour Une Nuit/One Night Stand'le feminist porno sahnesine bomba gibi düşmüş. Feminist pornoda ana fikir, kadın cinselliğinin erkek gözünden değil kadının istediği gibi sergilenmesi, yani gerçeği yansıtmayan erkek fantazileri yerine, bu filmlerde kadınlar kendi istedikleri gibi sevişiyorlar. Too Much Pussy ise Wendy Delorme, Judy Minx, Madison Young, Sadie Lune, Mad Kate and DJ Metzgerei'dan oluşan Queer X Show'un burlesque, peep-show, striptizle avangard tiyatro karışımı gösterileriyle çıktıkları mini Avrupa turunu izliyor.



When you watched the movie or read about it, you'll see that these women call themselves as "sex-positive feminists", "pro-sex feminists" or "sex-radical feminists". Sex-positive feminism is a movement started in the 80's as a response to mainstream feminism which condemns the porn industry. Sex-positive feminists defends the female sexual freedom and see the mainstream feminists' view on porn as another limitation to female sexuality.

Filmi izlediğinizde ya da hakkında bir şey okuduğunuzda bu kadınların kendilerini "seks-pozitif feminist" olarak tanımladığı göreceksiniz. Seks-pozitif feminizm; 'sex-positive feminism', 'pro-sex feminism' sex-radical feminism' gibi adlarla da anılıyor. Ana hatlarıyla, halk arasında 'kızgın feminist' olarak bilinen ve pornoya savaş açan ana feminist akıma tepki olarak 80'lerde oluşmuş bir akım. Seks-pozitif feministler, esasında tüm kadınların cinsel özgürlüğünü savunuyorlar ve bazı feministlerin kadın pornoculara bakışını, bir başka sınırlama olarak görüp buna karşı koyuyorlar.



The women of Queer X Show states that different kind of pleasures exist in sexuality and that the female body, sexuality and fantasies are nothing to be ashamed of. The feminist and queer theory in the film is only given naturally by talks between and my favorite comment came from Judy Minx about post-porn; "You can't masturbate with post-porn, how come something you can't masturbate with can be porn".

Queer X Show'un kadınları gösterilerinde cinsellikte farklı tür doyumların olduğunu, kadın vücudu, cinselliği ve fantazilerinin utanılacak bir yanı olmadığı, kısacası seksin çok da öyle önemli bir şey olmadığını gösteriyorlar. Filmde feminist ve queer teoride son derece doğal bir şekilde, aradaki konuşmalarda veriliyor sadece, özellikle Judy Minx'in post-porno hakkındaki "post-pornoyla mastürbasyon yapamıyorsun ki, mastürbasyon yapamadığın şey nasıl porno olur?" yorumuna bayılıyorum.


But we can also say similar things about this film too. The film is not your typical festival film for the Turkish audience, but I guess it's not also the regular porn junkie's first choice. The harsh tone of the film and the confident women that we don't normally see on porn will kill the fun for those porn junkies.

Ama bu film için de benzer şeyler söylenebilir. Bu film klasik festival izleyicisine hitap etmediği gibi, bence klasik porno izleyicisinin de  tercihi olmayacaktır diye tahmin ediyorum. Filmin sert tonu ve kadınların, özellikle pornoda alışık olmadığımız kendinden emin güçlü kişilikleri, sanırım bu sıradan porno izleyicisi için olayı bitirecektir diye tahmin ediyorum.


Another advantage the film present is for us to see an environment and group of people unknown for most. That's why Too Much Pussy is a good documentary. And I finally answer the question on how men watch porn on a crowded movie theater, it's a bit weird, let me tell you...

Filmin diğer bir yanı ise, çoğumuzun hiç yaşamadığı ve tanımadığı çevre ve insanların hayatlarına bir şekilde dahil olmamızı sağlaması. İşte bu yüzden 'Too Much Pussy' çok iyi bir belgesel ve izlenmesi gerekiyor. Hep erkekler topluca sinemada nasıl porno seyrediyorlar diye merak ederdim, bu merakımı da gidermiş oldum.


Photos taken from/Fotoğraflar

Wednesday, December 15, 2010

Antonia's Line-A Feminist Paradise/Bir Feminist Cenneti


"The proverb is wrong. Time does not heal all wounds. It merely softens the pain and blurs the memories."

Although this film got the 'Best Foreign Film' Oscar back in 1996, it skipped my radar and I guess most of yours too. The Dutch director Marleen Gorris was named as the 'angry feminist guerilla' with her previous films and got expelled from the traditional European film scene, but 'Antonia's Line', a much softer film that took years to get completed gave her the place back in the European Cinema.

Bu film 1996 yılında 'En İyi Yabancı Film' Oscar'ı almasına rağmen benim ve muhtemelen sizin de gözünüzden kaçmış bir film. Yönetmen Marleen Gorris, önceki yıllardaki filmleriyle "Kızgın gerilla feminist" olarak anılmasına ve gitgide Avrupa Sinema çevrelerinden aforoz edilmiş olmasına rağmen, uzun yıllar süren çalışmalar sonu çektiği "Antonia's Line"la birlikte hem Avrupa Sineması'na tekrar kabul edildi, hem de 'Yabancı Film' Oscar'ını bir feminist olarak alarak Akademi tarihinde çığır açtı.



The story is based in a small nameless village in the Netherlands, in a little heaven for women. But this is not a men-hater society like the Amazons, just a place where there is no male-female roles and patriarchal constitution get rejected. Here, you can have any role you want to have, you don't need a husband to have a child, or to find love, it doesn't matter if this love is for a man or a woman either. The only important thing here is to live and be happy...

Film Hollanda'nın isimsiz küçük bir kasabasında, küçük bir kadın cennetinde geçiyor. Ama bu Amazon'ların yaşayışı gibi erkek düşmanı bir cennet değil, sadece kadın-erkek rolleri ve ataerkil kurumların reddedildiği bir cennet. Burada herkes istediği role sahip olabiliyor, bir kadının çocuk sahibi olması için evli olması gerekmiyor, sevgiyi bulması için de, bu sevginin bir erkeğe ya da bir kadına yönelik olması da fark etmiyor. Burada tek önemli şey mutlu olmak ve yaşamak....

The beautiful and intelligent Antonia returns to her hometown with her mother's dead and brings her illegitimate daughter Danielle with her. Even though at the beginning some voice were raised, especially by the pastor, the villagers accept Antonia soon enough. In the meantime, Antonia's table got more and more crowded everyday by outcasts, retarded people, single women and Antonia's suitor and his five sons...This peaceful living falls out briefly when Pitte, the demonical youngster rapes her retarded sister Deedee, Danielle attacks to Pitte with a rake, Pitte leaves town and Antonia takes Deedee with her. Because in this village, there is no room for women-exploiters any more. 

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra annesinin ölümüyle doğduğu küçük kasabaya dönen güzel ve zeki Antonia, yanında gayri meşru çocuğu Danielle'i de getirir, her ne kadar başta, özellikle de kasabanın papazı tarafından bazı sesler yükselse de, kasabalıyla Antonia birbirine kısa sürede alışır. Bu arada Antonia'nın sofrası, kasabanın normal değerlerine uymayan insanlarla dolmaya başlar, zeka özürlüler, bekar kadınlar ve Antonia'ya aşık bir adam ve beş oğlu... Bu huzur, kasabanın şeytani genci Pitte'nin zeka özürlü kardeşi Deedee'ye tecavüz etmesiyle kısa süreliğine de olsa bozulur, Danielle Pitte'yi yaralar ve Pitte kasabadan ayrılmak zorunda kalır, Deedee de Antonia'nın yanına yerleşir. Çünkü bu kasabada kadınları küçümseyen erkeklere yer yoktur artık.


When Danielle decides that she wants to have a baby, they follow a radical method, she goes to the city with Antonia and finds a 'stallion' through a pregnant woman, his sister, when they returned to the
village, Danielle was pregnant. The opposition by the pastor got silenced in no time by the villagers with a peculiar method. The pastor's influence in the village got thinner and thinner. All this time, Antonia never starts a war against the villagers, the pastor or the church itself. Her living the life like she wants is a war anyway and one that inspires new people. 

Danielle de çocuk sahibi olmaya karar verince radikal bir yöntem izler, Antonia'yla şehre inerler ve hamile bir kadının aracılığıyla kendilerine bir 'aygır' bulurlar, kasabaya döndüklerinde Danielle hamiledir. Papazın karşı sesleri de kasabalı tarafından kısa sürede ve ilginç bir yöntemle susturulur. Artık papazın kasabalı üzerindeki nüfusu giderek azalmaktadır. Yine de Antonia asla ne kasabalıya ne de papaza ve kiliseye açıktan açığa savaş açmaz. Sadece onun hayatı istediği gibi yaşaması zaten başlı başına bir savaş ve motivasyondur, bu başkalarına da örnek olur.



Living also has a different meaning in this town. Danielle wants to be a painter so she goes to the city to study painting and then comes back to the village and paints her whole life. She doesn't paint so that her paintings would sell in big galleries and she would become famous, the only reason for her to paint is her love for it. Similarly Danielle's daughter is musically gifted, she pursues this passion by composing in the village. People around Antonia don't live for money, success or to achieve a goal, they live to live.

Bu kasabada yaşamaktan anlaşılan şey de farklıdır, Danielle şehirde resim eğitimini bitirdikten sonra kasabaya dönüp resim yapar. Ama bunu resimleri galerilerde satılsın, ünlü olsun diye yapmaz, resim yapmasının tek nedeni resim yapmayı sevmesidir. Benzer bir şekilde Danielle'in kızınında da engin bir müzik yeteneği vardır, o da bunu kasabada besteler yaparak devam ettirir. Antonia'nın çevresinde yaşayanlar hayatı, para, başarı kazanmak, ya da bir amaca ulaşmak için değil, yaşamak için yaşarlar.

Although the girls go to school, they real teacher is Antonia's agoraphobic nihilistic friend Crooked Fingers, he teaches them of Nietzche and Schopenhauer when they are still children, the traditional education is only a boredom to them. Girls who follow Antonia's line are gifted and intelligent enough not to be settle with anything tradition. This is why I call Antonia's farm a heaven, a feminist heaven where men can also live alongside with women and where nobody never gets judged...

Okula gitseler de kızlara öğrenmeleri gereken her şeyi öğreten Antonia'nın evden çıkmayan nihilist arkadaşı 'Crooked Fingers'dır, daha çocuk yaşta Nietzche ve Schopenhauer'i öğrenen kızlar için klasik eğitim zaten sadece can sıkıntısı olur, Antonia'nın yolundan giden kızlar zaten geleneksel hiçbir şeyle yetinmeyecek kadar yetenekli ve zekilerdir. İşte bu yüzden Antonia'nın çiftliği bir cennettir diyorum, feminist olsa da, erkeklere de her zaman yer olan, kimsenin yargılanmadığı bir cennet...

This heaven suffers again when Pitte returns to town and takes his revenge raping Danielle's daughter, but Pitte's days in the village will be limited. Antonia goes to Pitte with a riffle in her hand, but instead of killing him, she curses on him like the Pagan Medea whom Christian World gets afraid for centuries, in this moment both Pitte and the audience knows for sure that this ancient curse of the mother is real and serious. After Antonia left, a couple of villagers beat Pitte and his end comes by his brother. The life in the village returns to normal, but as Antonia says "The proverb is wrong. Time does not heal all wounds. It merely softens the pain and blurs the memories."  

Bu cennet Pitte'nin geri dönüp öc almak için Danielle'in kızına tecavüz etmesiyle yara alır, ama Pitte kasabada uzun süre barınamayacaktır. Antonia elinde tüfekle Pitte'nin yanına gider, ama onu öldürmek yerine, yüzyıllardır Hristiyanlığın korkusu Pagan Medea gibi lanetini Pitte'nin üstüne salar, ve hem Pitte, hem seyirciler bilir ki, bu yüzyıllar öncesinden gelen laneti sorgulamak bile imkansızdır. Antonia gittikten sonra bir kaç kasabalı erkek Pitte'yi döver ve Pitte'nin sonu kardeşi tarafından öldürülmek olur. Hayat yeniden normale döner. Ama Antonia'nın söylediği gibi "Deyim yanlıştır. Zaman her yarayı iyileştirmez. Sadece acıyı hafifletir ve anıları bulanıklaştırır".

'Antonia's Line' i a true gem hidden in the film industry, both its story and its cinematography makes it a film to watch and to be placed among cult films.

'Antonia's Line' gerçekten de film endüstrisinde kaybolmuş bir elmas gibi, hem hikayesi, hem sinema diliyle muhakkak izlenilmesi ve kült filmler arasında yerini alması gereken bir film.


Antonia's Line (1995)
Yükleyen m0vietrailerpark. - Filmler ve diziler Dailymotion'da 


fotoğraflar/photos 

Sunday, September 5, 2010

Kadın Papa/The Female Pope

Bugün bir film izledim ve öğrendim ki, 13. yüzyıl tarihçilerine göre 9. yüzyılda erkek kılığına girip Papalık mekanına yükselen bir kadın varmış. Bu inanç 16 yüzyıla kadar sürmüş ve Dominikan öğretilerine girmiş, hatta tarot kartlarındaki Azize kartı Papa Joan'a itafen yapılmış ve o zamanlar bu kartın adı Kadın Papa (La Papessa) imiş, daha sonra kartın adı Azize olarak değişmiş.

I watched a film today and learned that according to 13th century chroniclers that there was a woman who disguised herself as a man and became Pope. This legend was highly believed and even appeared in the Dominican learnings until the 16th century and that the High Priestess tarot card was created after Pope Joan and it was called The Female Pope (La Papessa) at the time.


Rivayete göre (bence kesin doğrudur!) Joan (John) Anglius kendini eğitmiş bilgili bir kadın olarak sevgilisiyle birlikte Atina'ya gelir ve erkek kılığına girerek dönemin en alim hocalarından eğitim görür. Roma'ya gider ve piskopos olur. Bilgisi ve yeneteğiyle herkesin saygısını kazanan Joan sonra da Papa seçilir. Bartholomeo Platina'nın 13. yüzyılda yazdığı Papalar tarihi kitabında adı Papa John VIII olarak geçer. 2 yıl papalıkta kaldıktan sonra Joan at üstünde doğuma başlayınca kadın olduğu ortaya çıkar. Bazı tarihçiler onun doğumun hemen ardından doğal yolla öldüğünü bazıları ise bir ata bağlanıp sokaklarda halk tarafından taşlandığını söyler.

According to the legend (which I think is true) Joan (John) Anglius was an educated and clever woman who went to Athens with her lover and studied under the best lecturers dressed as a man and went to Rome. She first became bishop and got the respect of everyone with her knowledge. Then she was elected as Pope and ruled for two years. In the chronicles of Popes that Bartholomeo Platina wrote in the 13th century, she was called as Pope John VIII. During a travel, her labor started on horseback and her disguise fell. According to some sources she died from natural causes right after this, and others say that she was bounded to a horse and stoned by her own people.

16. yüzyıldan itibaren tarihçiler 'Kadın Papa'yı yalanlamaya başlanırlar ve görüldüğü üzere bunda da başarılı olurlar. Öyle ki bugün bir efsane olarak bile olsa bunu bilmiyoruz. Ben şahsen inanıyorum, Jeanne D'Arc'ı deli ve anti-hristiyan yapıp asan ataerkil zihniyet, kadın papa olduğunu kabul etmeyecektir tabii ki. Aslını sorarsanız ben Dan Brown'ın sunduğu iddalardan, Maria Magdelena İncil'inin bulunduğuna da inanıyorum, tabii ki dönemin ataerkil düzeni bir kadın havariye izin vermeyecekti, bu yüzden de Magdelena havari değil fahişe oldu.

Starting from the 16th century the historians started to deconstruct the 'Female Pope' and obviously they succeeded in that. Personally, I believed in this legend to be true, the patriarchal society who accused Jeanne D'Arc with madness and anti-christ would of course deny the existence of a female Pope. To tell you the truth, I also believe what Dan Brown also revealed as Maria Magdalena having a Bible. Of course the patriarchal order of the era wouldn't allow a female apostle, so she became a whore instead.

Merak ettiyseniz wikipedia sayfasına bakabilir, ya da Liv Ullman'lı 1972 yapımı 'Pope Joan'u ya da yeni versiyonunu izleyebilirsiniz!

Anyway, if you're interested you can check out the wiki page, or watch 'Pope Joan' made in 1972 with Liv Ullman or the remake!




Friday, March 12, 2010

Fotoğraflı Cumalar/ Photography Fridays- Cindy Sherman

Fotoğraflı cumaların 2. haftasını en sevdiğim fotoğrafçı Cindy Sherman'a ayırıyorum.

I reserved the second week of 'Photography Fridays' to my favorite artist Cindy Sherman.

Kendisinden kısaca bahsetmek gerekirse, kendisi özellikle 'Untitled Film Stills' isimli sinema tarafından yaratılan kadın stereotiplerini irdelemesiyle tanınan feminist bir Amerikalı fotoğrafçıdır. Fotoğraflarında model olarak kendini kullanır ve çok tipik pozlar ve mekanlarda küçük oynamalar yapıp fotoğrafta bir gerilim oluşturur. Bunu da, 1970'lerde yeni yeni Marxçı teoriden ayrılarak ortaya çıkan feminist film teorilerinin ortamında yapar ve tabii ki büyük bir ses getirir.

To talk shortly about her; she is a feminist American photographer, who is known especially by her 'Untitled Film Stills' series which criticizes the female stereotypes in cinema. She uses herself as a model and creates a tension playing with typical poses and places. She made this in the 70's, in the climate of a new feminist theory that derived itself from the Marxist theory and of course became a big hit.

Daha fazla okumak isteyenleri şu eski yazıma yönlendiriyor ve altta 'Untitled Film Stills'den en sevdiğim fotoğrafları veriyorum.

I give the link to my old article for the ones who wants to read more and put my favorite photos out of 'Untitled Film Stills' below.






LinkWithin

Related Posts with Thumbnails