Thursday, September 3, 2009

Rum Meyhanesi Helasında Rum Kilisesi


Bahsettiğim yer Moda'da Aya Ekaterini Kilisesi, ya da Ayazması. Aya Ekaterini'nin hikayesi rivayete göre şöyle: Dorothea adlı aristokrat, putperest bir ailenin kızı milattan sonra 294 yılında İskenderiye'de doğar. Felsefe, hitabet, şiir, müzik, fizik gibi değişik alanlarda eğitim alan ve çok bilgili olan Dorothea aynı zamanda çok güzel, görenin bir daha bakma gerekliliği hissettiği o şanslı kadınlardandır. Birgün bir Hristiyan rahip tarafından İsa'yla tanıştırılır ve Hristiyanlığı kabul eder. Vaftiz ismi de "taçlandırılmış baş" anlamına gelen Ekaterini olur.

Putperest Kral Maksimianus döneminde İsa'ya bağlılığını açıklayan Ekaterini'yi vazgeçirmek için kral felsefe ve bilim adamlarını onunla tartışmaya yollar, ancak bu olay felsefe ve bilimadamlarının Hrsitiyan olmasıyla sonuçlanır, Ekaterini intihar eder.

Aya Ekaterini'nin naaşının Sina Dağı'nın tepesine gömüldüğü rivayet edilir.

1920'li yıllarda balıkçıların şimdiki Koço Restoran'ın oralarda şifalı bir su olduğunu iddia etmesiyle Aya Ekaterini Ayazma'sı macerası başlar. Efsane dilden dile yayılır.

Gelelim 1950'lerin Moda'sına. Nazım Hikmet gibi yazarların da ortak olduğu Koço Restoran, Mühürdar'daki yerini Moda İskelesi'ne taşır, yalnız restoran tam ayazmanın üstünde olduğu için müşteri elini eteğini restorandan çeker. Koço din adamlarına danışır ve Aya Ekaterini Kilisesi açılır. Aslında kilise içinde birkaç ikona ve mum dikme yeri bulunan küçük bir odadan ibaret. Üstelik Çarşamba ve Cuma günleri bir rahip de bulunuyor, yani faal bir kilise. Kutsal suyun çıktığı(-nı umduğum) bir de çeşmesi var.


Ben burada, internette birkaç yazıda okuduğum gibi "Ay, İstanbul ne şahane şehir, bak süprizi bitmiyor, dünyada bir tek bizde meyhane içinde kilise var" diye şeker bir yorum getiremeyeceğim. Evet, dünyada bir tek bizde böyle bir durum var, çünkü bizde (özellikle son dönemlerde- Cumhuriyet Dönemi'nde) toplumun çoğunluğunun inandığından başka hiçbir dine saygı yok. Bizde restoran içinde kilise var, bizde misyoner diye gayrimüslimler öldürülüyor, bizde mahalle baskısı diye millete zorla oruç tutturuluyor, sonra da yılda bir devlet büyükleriyle çeşitli din başkanları oturup hoşbeş ediyor, adı da din özgürlüğü oluyor.

İş meyhane içinde kiliseden de vahim, çünkü kiliseye girmek için Koço'nun  tuvaletlerinin yanından geçilmesi gerekiyor.Dünyanın en temiz tuvaleti bile olsa sevimsiz olan bu durum, bakımsız ve sinekler uçuşan bir tuvalet olunca iş daha da çirkinleşiyor...

Son bir not,  dileklerinin kabul olduğunu duyduğum çok fazla insan da var. Benim de işim Allah'a kaldığı için (bilen biliyor!), 5 yıl Moda'da okuyup bilmediğim bu kiliseye gidip bir mum yakmaya karar verdim. Duyumlarıma göre üç Çarşamba üstüste gidilmesi gerekiyormuş ve Ekaterini sevgilisine kavuşamadan öldüğü için, aşk konularında dualar kabul olmuyormuş ama iş ve para konularında dilekler hemen çıkıyormuş. Darısı başıma...

5 comments:

Aslı Aker said...

Çok etkilendim sahiden. Hiçbir yerde denk gelmediğim bir mekanı, bir öyküyü anlattın. Teşekkür ederim kendi adıma, giderken de haber et derim Zeynep!
;)

Unknown said...

canım haftaya çarşamba da gitme niyetim var, ama ders kaydım da var o yüzden bilemiyorum ama haberleşiriz.

Aslı Aker said...

Henüz İstanbul semalarında değilim. Görünür görünmez ses eder, şansımı denerim ben de öyleyse tatlım!

Unknown said...

tamam ben 3 çarşamba oradayım

Aslı Aker said...

İlla ki birinin ucundan tutacağım! :)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails