Thursday, August 20, 2009

Kaçak Yayın'da çıkan Sylvia Plath Yazım

SYLVİA PLATH- 40 yıl sonra tekrar “Sırça Fanus”ta
Hollywood medyatik zombiler mi yaratıyor?

Şu ana kadar karşılaştığımız biyografik Hollywood filmlerinin çoğu aynı şekilde eleştirilmiştir; ”Yazarın hayatını medyatikleştirerek eserlerini arka plana düşürüyor” Şu anda ise bu tartışma Eylül ayında Türkiye’de de vizyona giren “Sylvia”filmi yüzünden yeniden gündemde.


Birçok derginin yanı sıra, internetteki forumlar ve bireysel siteler de “Sylvia” filminin Plath’ın hayatını tek yönlü ve yanlış aktardığını gösteren yorumlarla dolu. Bu da gayet normal çünkü film iddia edildiği gibi Sylvia Plath’ın hayatı üzerine değil, onun intihar eylemi ve bunun özellikle Amerikan edebiyat dünyasında da yıllardır tartışılan nedenleri üzerine kurulu. Filmin başlangıcı da Sylvia Plath’in 2. intihar demesiyle ve en ses getiren şiiri “Lady Lazarus”tan bir alıntıyla başlıyor: ”Ölmek / Herşey gibi, bir sanattır/ Bu konuda yoktur üstüme....” Buradan da anlayabileceğimiz gibi Sylvia Plath bir kere intihar etmez. Başarılı olan son denemesiyle beraber üç kez intiharı denemiştir , Sylvia’nın ”Lady Lazarus”ta da dediği gibi “on yılda bir”. Yani ilk iki intihar denemesi Ted Hughes’le tanışmasından çok öncedir ve sadece bu bilginin ışığında bile intiharının tek nedeninin kocası Ted Hughes’un onu aldatması olduğunu söylemenin yanlış olduğu anlaşılır. Sylvia Plath’ın , ya da herhangi birinin, intiharının nedenini araştırmak için, onun başından geçen olayları bilmek yetmez; çünkü her ne kadar bu olayların intihar eylemine karar vermekteki etkisi yadsınamaz olsa da, asıl önemli olan nokta, o insanın bunu nasıl algıladığı, hisleri ve düşünceleridir. Bu noktada Sylvia Plath’ın kocasının onu aldattığını bilmek neden ölmek istediğini anlamak için yeterli değildir. Bunu anlamak için önce onun eserlerine ve kendisini nasıl ifade ettiğine bakmamız gerekir:


Sylvia Plath ilk intihar denemesini 10 yaşındayken gerçekleştirmiştir, ama o bile bunu ciddi bir deneme olarak görmez; çünkü “Lady Lazarus”ta da anlattığı gibi bu kaza sonucudur. İkinci intihar denemesi ise Boston Smith College’da okuduğu yıllardadır. Okulun çalışkan, sevimli yazar adayıdır Sylvia, o yıllarda aynı zamanda bir derginin editörlüğünü de yapar. Neşeli ve yaratıcı olarak nitelendirilen genç Sylvia, F.O.Connor tarafından düzenlenen yazarlık derslerine kabul edilmeyince depresyona girer ve bir süre terapiye devam ettikten sonra uyku haplarıyla intihar eder. Daha sonra 1953 yılında ilk kitabı Sırça Fanus(Bell Jar)’u yayınlatır.Bu kitap mevcut sistemin altında ezilen kadınlarla ilgilidir ve kitaba adını veren “Sırça Fanus” kadınları içine hapseden ters çevrilmiş bir kavanozdur. Bu kitap sayesinde de anlaşılabileceği gibi, Sylvia Plath’i hayatı boyunca en çok rahatsız eden öğe, 1950’lerin Amerika’sının kadınları “eş”ve “anne”olarak kabul ettiği ve onların bireyselliklerini ret ettiği bakış açısıdır. Çünkü Sylvia yazdıkları ve kimliğiyle varolmak ister, birinin annesi ya da karısı olarak değil. Bu duygularını sık sık tuttuğu günlüklere yazar ve bu günlükler de yazarın ölümünden sonra “Sylvia Plath’ın günceleri” adı altında yayınlanır. Yine bu güncelerde Mayıs 1952’de bu görüşe tepkisini yazar: ”Nasıl bir rol oynamayı tasarladığımı sorduklarında, şöyle diyorum ’Rol’le ne anlatmak istiyorsunuz? Evlenince bir role bürünmeyi düşünmüyorum -zeki, olgun bir insan olarak yaşamayı sürdürmek, büyümek, gelişmek, öğrenmek istiyorum; her zaman yaptığım gibi...” Sylvia hayatının daha birçok yerinde bu cinsiyet ayrımcılığıyla karşılaşacak ve özellikle bazı dönemler bundan oldukça bunalacaktır. O dönemde erkeklerin tekelinde sayılan edebiyata el atması ve bu dünyada varolma savaşı onu intiharına götüren bunalımlı yolun esas nedeni haline gelecektir. Sylvia’nın uzun süredir intiharı düşündüğünü, en yakın arkadaşı Anne Sexton’ın o öldükten sonraki şiirinden de anlayabiliriz: Hırsız’/Nasıl bir başına/Çekip gidebildin/Uzun zamandır arzuladığımız ölüme....Sylvia uzun süredir ölümü düşünüyordu ama bunu gerçekleştirmesi ancak Ted’in onu terk etmesinden üç ay sonra olabildi.Çünkü Ted gittiğinde hissettiği öfke ve mutsuzluk içinde duramayacak kadar büyüktü ve bu üç ay içinde tam 41 şiir yazdı, kafasındaki kitabı Ariel’i bitirdi ve yaşamak için kendine bulduğu anlamlardan birini daha tüketti. Çocuklarına hazırladığı sabah kahvaltısını odalarına bıraktı, özenle çocuk odasının kapı ve pencerelerini gaz girmesin diye bantladı, kafasını fırının içine soktu ve öldü. Bu eylem anlaşılacağı gibi anlık değildi, önceden özenle planlanmış, belki de hayatına yayılmış bir intihardı. Kocasının onu aldatması ve terk etmesi de bu kararda rol oynamıştır elbette ama bu aldatma hikayesine biçilebilecek en önemli rol “bardağı taşıran son damla” olabilir. Çünkü Sylvia bir bireydi ve işte bu yüzden Ted’in onu bırakıp gitmesi herşeyin bitmesi anlamına gelmiyordu. Tıpkı Ted’in onun hayatındaki herşey olmadığı gibi.


Filme baktığımızda ise bunun tam tersi bir izlenim ediniyoruz ve belki de filmin en vahim tarafı bu. Çünkü film Sylvia’nın Ted’le tanışmasıyla ve evlenmesiyle başlıyor. Oysa onun okul yılları ve Ted’le tanışmadan 3 yıl önce yayınladığı “Sırça Fanus” Sylvia için hayatının asıl dönüm noktası olmuştur; bu yıllar onun yazarlık kimliğinin oluşmaya başlamadığı yıllar olmasının yanı sıra, kafasında intihar fikrinin yerleşmeye başladığı yıllardır. Çünkü Sylvia ilk bu yıllarda kendisine biçilmiş rolleri tam olarak fark eder ve bunlara karşı duruşunu belli eder. Filmin bütününe baktığımızda aynı havanın devam ettiğini görüyoruz, genç şair Ted Hughes daha sonra Kraliyet şairi kabul edeceği yolda ilerlerken Sylvia Plath onun yardımcısı ve eşi konumundan öteye gitmez. Sylvia’nın kocasının gölgesinde yaşamak zorunda kaldığı doğrudur ama aynı zamanda Slyvia bir bireydir ve kendi kimliğini (yazar/kadın)savunmak için savaşım içindedir. Filmde bunun gösterilmemesi ise tamamen filmin amacıyla örtüşüyor; “Sylvia Plath acizdir” Oysa Sylvia özgürlüğünü savunmak için savaşan bir savaşçıdır, sonu ölüm olsa bile. Onun ölümü, esaret altında yaşamaktansa ölmek yürekliliğini gösteren askerlerin ölümüdür, aciz bir insanın son çaresi değil. Hollywood’a göreyse bunun nedeni gayet basittir;”Kadınlar güçsüzdür ve yanında bir erkek olmadan yaşayamazlar” Her ne kadar Amerika dünyanın en serbest ülkesi kabul edilse de bu görüş gizliden gizliye hala sürmektedir ve gördüğümüz gibi Hollywood bu fikre uygun bir materyali elinden kaçırmaz. Bir insan hayatını istediği gibi;tek boyutlu olarak alma imtiyazını kendisinde görür ve bu insanın hayatından kendi görüşlerini ispatlamaya çalışır. İşte bu yüzdendir ki filmde Sylvia ya kıskançlık krizi geçirirken, ya yazmaya çalışır ama başaramazken ya da bunalımda gösterilir. Bu anlarda da kocası her zaman yanı başında ona destek olmaktadır. Yazması için ısrar eder,yazılarını tanıdıklara okutur.....Ama unutmamak gerekir ki Sylvia Plath’in en önemli iki eseri “Sırça Fanus” ve “Ariel”adıyla topladığı şiirler Ted onun yanında yokken yazılmıştır.


Hollywood’un Sylvia Plath’ın intiharının nedenine bakış açısı gayet belirgin. Ted Hughes’a göreyse bunun nedeni ne hissettiği esaret duygusu ne de kendisinin onu aldatıp terketmesi. Ona göre neden gayet basit;aldığı yanlış haplar. Plath hayranlarınınsa onunla aynı görüşte olmadığını mezar taşından önce Hughes soyadını kazıyıp, daha sonra mezar taşını “Sylvia Plath”yazan yenisiyle değiştirmesinden anlamak mümkün. Zaten yanlış ilacın bir bahaneden başka bir şey olmadığını anlamak için Ted Hughes’un Sylvia’nın ölümünden 35 yıl sonra yayınladığı “Doğumgünü mektupları”na bakmak yeterli .Bu kitaptaki 88 şiir ,Sylvia’yla tanıştıkları andan itibaren yaşadıklarını inceler. Önsözüyse Sylvia Plath’in kişiliğiyle ilgili önemli ipuçları veriyor bize: ”Altı yıl her günü onunla geçirmeme,.çok seyrek olarak, ondan iki ya da üç saatten fazla ayrı kalmama karşın, onun gerçek kendisini hiçbir zaman kimseye gösterdiğini görmedim -belki de yaşamının son üç ayı dışında” Edebiyatçıların bunu bir günah çıkarma olarak görmesinin iki nedeni var; içeriği ve Ted Hughes’un kitabı yayınladıktan kısa bir süre sonra kanserden ölmesi.

No comments:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails