Sunday, September 2, 2012

Güvercine Ağıt



"Güvercine Ağıt"ı kitap kulübümle birlikte aylar önce okudum aslında, dolayısıyla bu da oldukça geç kalınmış bir yazı. Şimdi geriye bakıp bir değerlendirme yaptığımda, “Güvercine Ağıt”ı eksikleri/iyileriyle inanılmaz derecede Mungan’ın “Şairin Romanı”na benzettiğimi görüyorum. Olaylar/kişiler/mekan vs. tabii ki farklı, yani niyetim bir öykünme/araklanma iddiasında bulunmak değil, Türk romancılığında yeni bir akıma dikkat çekmek. Gürsel Korat da Murathan Mungan da kitaplarında günümüzden farklı bir dünya yaratıp (gerçek ya da hayali), o coğrafyanın içinden birbirinden farklı karakterler yaratıyor ve bir şekilde bu farklı hikayeleri bir araya örüp bir roman yaratmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken de modern bir masalcı gibi davranıyorlar. Ancak, belki de bu tür bir romanın kurgusunun zorluğundan dolayı, Korat da Mungan da bana göre bu çeşit bir yapılanmayı tam olarak kotaramamışlar. (Mungan’la ilgili eleştirilerimi şuradan okuyabilir/hatırlayabilirsiniz)

Bu konuda oldukça başarılı birkaç örnek ülkemizde mevcut, kuşkusuz bu konuda en başarılı yazar bana göre İhsan Oktay Anar’dır, ondan sonra da (çok insan beğenmediyse de) en azından okuduğum dönemde beğendiğim Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı”sı, bu kurguyu iyi başarmış kitaplardır. Dünyada ise en başarılı örnek Amin Maalouf’tur bana göre. Bu tür kitapları iyi yazıldıklarında çok seviyorum, çünkü hem edebiyat ve sinemada sıklıkla kullanılan farklı hayatların kesişmesi konusunu işliyorlar ve okuyucuya çok sayıda ilginç karakter sunuyorlar, hem de anlattığı coğrafyayı daha iyi anlamamıza yardım eden hikayeler/masallar barındırıyorlar.

Şimdi gelelim “Güvercin’e Ağıt”a. Aslında kitabın başlarında kitabı sevmiştim, üstelik bence kolay okunan hızlı akan bir kitaptı. Bunda belki kitabın başında daha çok Ermeni keşiş Civan’ın rol alması sebep olmuş olabilir. Daha sonraki karakterlerden Gülbeyaz’ın hikayesini de çok sevdim ama ortasından sonra kitap çok karıştı ve hem yazar hem okuyucu açısından içinden çıkılması zor bir hal aldı, sonu da tüm hikayeleri bağlayamadı ve bir şekilde ortada kaldı. Sonuçta okuma bittiğinde benim içimde bir tamamlanmamış hissi oluştu ve kitap bana bir katarsis sunmak yerine kafamı karıştırarak bitti.

Yine de, kitabın içindeki bazı hikayeleri ve kullandığı değişik dil/lehçeleri okumayı ve özellikle kitabın feminizme varan kadın karakterlerini çok sevdim. Keşke bu kitap yayınlanmadan önce iyi bir editörün elinden geçse ve sonları tekrar yazılsaydı ama artık maalesef Türkiye’de ne yazar ne çeviri açısından iyi bir editör kalmadı galiba. (Neyse lafı iyice dolandırmadan huzurunuzdan ayrılıyorum artık.)

No comments:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails