"I'm playing the role of a little old lady, pleasantly plump and talkative, telling her life story."
Fransız Yeni Dalga hareketinin tek kadın yönetmeni efsanevi kadın Agnes Varda'nın kendi hayatını anlattığı belgeselin fragmanının 2008 yılında izlediğimden beri filmi izlemek için yanıp tutuşuyordum, kısmet bugüneymiş.
Since I saw the trailer of The French New Wave Movement's legendary only filmmaker Agnes Varda's documentary about her own life in 2008, I was crazy about seeing it, but couldn't until now.
'Agnes'in Plajları' (Les Plages d'Agnes) Brüksel'in plajlarından İkinci Dünya Savaşı rüzgarıyla Fransa sahillerine savrulan, Paris'in 'Rive Gauche'undan (Seine nehrinin sol kıyısı- dönemin önemli politik ve sanatsal ekolü) yaşayıp 70'lerdeki özgürlük rüzgarıyla yelkenini bu sefer Amerika'ya yönelten Agnes Varda'nın hayat öyküsü. Deniz aşığı olan ve İkinci Dünya Savaşı sırasında ailesiyle birlikte teknede yaşayan Varda hayatını da plajlarda anlatmayı seçmiş.
'The Beaches of Agnes' (Les Plages d'Agnes) is the life of Agnes Varda born in the beaches of Brussels and blown to French beaches by the wind of the Second World War, lived in the 'Rive Gauche' (the left side of the Seine- an important political and artistic movement) and turned her sail to U.S.A. with the 70's freedom movement. A sea-lover who lived on an actual boat during the Second World War, Agnes Varda chooses to tell her life story on beaches.
Ama film ne bir otobiyografi ne de hayat öyküsü aslında, daha çok görsel bir memoir diyebiliriz. Nasıl ki anılar beynimizde kronolojik sırada yer almıyorsa, film de kronolojik bir sıra izlemiyor, bu yanıyla film bilinç akışı yöntemini kullanıyor, diğer yandan Varda yaşadığı yerleri ve karşılaştığı insanları tekrar ziyaret ediyor, ve bize sadece geçmişini anlatmıyor, geçmişini bizim gözümüzün önünde yeniden canlandırıyor.
But the film is neither an autobiography nor a life story, it's more of a visual memoir. Like our own memories which don't follow a chronological order in our brains, the movie also doesn't have one, the main writing style is stream-of-consciousness and Varda recreates her memories with the camera visiting the places and people she encountered, instead of telling the audience about it.
Aslında, Agnes Varda'nın yönetmenliği ön plandadır, ama Varda aynı zamanda çok iyi bir fotoğrafçı ve enstelasyon sanatçısıdır, bu özellikleri filmi sıradan bir belgesel olmaktan çıkarıp, şiirsel bir deneme haline getiriyor.
Normally, Varda's directing is well-known, but she is also a photographer and installation artist which forms the films into a poetic experiment, rather than a simple documentary.
Film, kumsalda büyüklü küçüklü aynaların birbirine tutularak yansımalarının çekilmesiyle başlıyor, bu şekilde yaşanan olayların yansıması olan anılar ve bilinçaltına giriyoruz. Zaten Varda her gittiği yeri geri geri yürürken anlatıyor, böylece kendisi fiziksel olarak da geçmişe doğru bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculukta son 60 yılda dünyaya hakim olan hemen her şey var; İkinci Dünya Savaşı, Yeni Dalga ve Rive Gauche hareketlerinden 343 Manifestosu'na (diğer bir tabirle '343 Salopes'- 343 fahişe manifestosu, 70'lerde Fransa'daki 343 kadının kürtaj yaptırdığını kabul ettiği kürtaj yasağı karşıtı oluşum), Amerika'daki hippi hareketinden, Çin ve Küba Devrimine ve Jim Morrison'ın cenazesine kadar aklınıza gelebilecek her şey. Böyle bir hayat tabii ki sıradan bir tarzla anlatılamıyor. Sonuçta ise ortaya benzersiz bir sinema denemesi çıkıyor.
The film opens with the reflections of little and big mirrors on the beach facing each other, in this way, we enter in the realm of the memories and subconsciousness which are reflections of the life itself. Furthermore Agnes Varda tells her life while walking backwards, in this way, she physically enter a journey to the past. In this journey, everything that ruled the last 60 years is present; from Second World War, French New Wave and Rive Gauche Movements, 343 Bitches Manifest (in the 70's 343 women aadmitted to having abortions in order to protest the abortion ban), hippies in the U.S.A. to China and Cuba Revolutions and Jim Morrison's funeral. A life like this of course cannot be told in a normal way. A unique cinema experiment is the result of all these aspects.
No comments:
Post a Comment