Wednesday, March 17, 2010

İstanbul Film Festivali rehberi

3-18 Nisan arası gerçekleşecek İstanbul Film Festivali bu yıl 29. yılında tam 218 filmle geliyor! Ben de işsiz güçsüz bir insan olarak kitapçığımı aldım, programımı yapıyorum.

Vizyona daha sonra girecek ve izlediğim filmleri çıkarınca ilk bakışta 28 film işaretlemişim. Ama, sinema-televizyon bölümünde okuduğum ilk yılda 2 haftada 30 film izleyince şunu anladım ki, en başta migrenli bir bünye olmam nedeniyle günde 2-3 film falan izleyemiyorum. Ayrıca filmlerin o zaman tadı olmuyor. Gençlikte sıkça yapılan bir yanlış da şu ki, festivale girdi diye her film güzel olmuyor, yani seçerek gitmek lazım. Kendimi bu sene 10 filmle sınırlamayı düşünüyorum.

Bu senenin bölümleri; Uluslararası Yarışma, Sinemada İnsan Hakları Yarışması, Türk Sineması 2009-2010 (ki bu sene çok birşey vadetmedi bana açıkçası)- içinde yarışma, özel gösterim yeni Türk sineması ve belgesel bölümleri var, Sinema Onur Ödülleri, Akbank Galaları, Yıllara Meydan Okuyanlar, Dünya Festivallerinden, Genç Ustalar, NTV Belgesel Kuşağı, Mayınlı Bölge, LG ile Geceyarısı Çılgınlığı, Çocuk Mönüsü, Canlandırma Sineması :Estonya, Antidepresan, İstanbul: İçeriden ve Dışarıdan, İyi Bir Başlangıç: 30 Yılın En İyi İlk Filmleri, Büyüleyici İsyancılar: Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan Bağımsız Sinemacılar Seçkisi, Şair, Vakanüvis ve İsyancı: Elia Suleiman, Joseph Losey: Class and Power ve Anılarına.

Bu yıl festival daha bir aktivist, İnsan Hakları, Mayınlı Bölge ve Büyüleyici İsyancılar bölümleri politik filmseverleri tatmin edecektir diye tahmin ediyorum. Festivaldeki dönemsel filmler ve biyografiler de dikkatimden kaçmadı. Malum film yapacak konunun azaldığını düşünen yapımcılar, son 10 yılda tarihsel epiklere ve biyografilere yoğunlaştı, bunun bir göstergesi de bizim festival diye düşünüyorum. En başta göze çarpanlar; Tolstoy ve 48 yıllık karısı Sofya'nın aşkını anlatan Aşkın Son Mevsimi (The Last Station) , Gainsbourg, John Lennon'un çocukluğu Nowhere Boy , Mao'nun Son Dansçısı (Mao's Last Dancer), Nazi döneminde Çingenelerin Hikayesi Özgürlük (Korkoro) , Ruanda katliamından bir film Tanrının Gittiği Gün (Le Jour ou Dieu est Parti en Voyage) ve Ben ve Orson Welles (Me and Orson Welles) .

Türk Sineması bölümünün beni çok tatmin etmediğini söylemiştim. Yarışma filmlerinin arasında Yılmaz Erdoğan'ın Neşeli Hayat'ı ve Acı Aşk'ı görmek beni şaşırttı doğrusu. Bir de genelde eski filmlerden güzel bir seçki de olurdu festivalde, bu yıl sadece Sinema Onur Ödülleri'nde Kuyucaklı Yusuf, Özel Gösterim'de Selvi Boylum Al Yazmalım ve İstanbul İçeriden ve Dışarıdan bölümünde bir iki filmle yetinilmiş.

Gelelim öne çıkan filmlere....

BU YILKİ KEŞİFLERİM....


Öncelikle açılış filmi Paris'te Son Konser (Le Concert). Benim hayran olduğum Hayat Treni'nin yönetmeni Radu Mihaileanu'dan daha da mizahi bir müzik filmi. Film, Bolşoy Filarmoni orkestrasıymış gibi davranıp Paris'te bir konser vermeye çalışan çakma Bolşoycuların hikayesi. Eğlenceli olacağı kesin!






Cannes Film Festivali'nde büyük olay yaratan, Kanada'nın Oscar Adayı Annemi Öldürdüm (J'ai Tué ma Mere). Annesinden nefret eden lise öğrencisi eşcinsel Hubert'le annesinin ilişkisi. Filmin henüz 20 yaşındaki Xavier Dolan'ın ilk filmi olduğunu da buradan belirtelim.





Yoav& Doron Paz'dan Fobidilya (Phobidilia). Evinden hiç çıkmadan yaşayan birinin evinin bir emlakçı ve Daniela adında bir kız tarafından gasp edilmesinin hikayesi. Konunun günümüz eleştirisinin yanında, görüntüleri ve atmosferiyle de şaşırtacak bir film.






Gerçek Irak'ı tanımaya çalışan ve Irak'ı baştan sona kat eden değişik bir yol filmi Babil'in Oğlu (Son of Babylon).








Ruanda katliamı sırasında hayatta kalmaya çalışan Jacqueline'in hikayesini şiirsel bir görsellikle anlatan Tanrı'nın Gittiği Gün (Le Jour ou Dieu est Parti en Voyage)







Transit'ten beri bağlılıkla takip ettiğim ve Türkiye'nin en iyi belgeselci olduğunu düşündüğüm Berke Baş'ın yeni filmi Beton Park, bu sefer toplumdaki erkekliği sorguluyor.



Dev Budalar'ın yönetmeninden bu kez bir uzay belgeseli Uzay Turistleri (Space Tourists) , yönetmenin nefes kesici görselliğiyle festivalin çok şey vadeden filmlerinden biri.








Efsanevi dansçı Pina Bausch'un son projesini anlatan Dans Rüyaları (Tanztraume- Jugendliche Tanzen "Kontakthof" von Pina Bausch) benim adından sıkça bahsedildiğini duyduğum ve merakla beklediğim bir film.




Doğu Berlin'de model olarak çakışmış deneyimli belgeselci Marco Wilms duvar yıkılmadan önceki Doğu Berlin'in bilinmeyen moda dünyasını ve bohem hayatını 20 yıl sonra yeniden bulmaya çalışıyor Yoldaş Modası (Ein Traum in Erdbeerfolie)'de. Doğu Berlin modası tüm dünyadan farklıydı, çünkü moda parayla satın alınmazdı, herkes kendi özgün tarzını yaratırdı...






Erkeksiz Kadınlar ( Zanan-e Bedun-e Mardan) İran'ın en önemli (ve nadir) kadın sanatçılarından Şirin Nejat'ın ilk uzun metraj denemesi. Genellikle kadın ve İslam üzerine çalışan Nejat, 1953 darbesinde yaşamış farklı kesimlerden gelen 4 kadının hikayesini inceliyor.







SEVDİĞİM YÖNETMENLERDEN TADINDAN YENMEYECEK FİLMLER....


Exotica'yla tanıyıp sevdiğim Atom Egoyan'ın yeni filmi Büyük Hata (Chloe), Julianne Moore ve Liam Neeson'la çapkın kocasının test etmek için tuttuğu fahişe ve üçlünün arasındaki ilişkinin çığrından çıkmasını anlatan Hitchcockvari bir gerilim filmi.






Jim Jarmusch'un yeni filmi Kontrol Limitleri (The Limits of Control), bu kez İspanya'yı bir uçtan bir uca gezen beyazlar içinde gizemli bir adamın polisiye hikayesi.







Richard Linklater'dan New York Tiyatrosu'nda geçen dönem filmi Ben ve Orson Welles (Me and Orson Welles) de festivalin eğlenceli olması garantili filmlerinden.






François Ozon'dan Yuva (Le Refuge), François Ozon'un aklı ve hayatı karışmış tipik karakterlerini, bu seferde uyuşturucu karmaşasına sokan ve yine karakterler üzerinden yürüyen bir dram.






Sally Potter'ın Öfke (Rage)'i, Jude Law'ın bir kadın mankeni canlandırmasıyla olay yaratan bir film. Film, New York'ta bir modaevinin çalışanlarının cep telefonu kamerasıyla 7 gün boyunca çekilmesiyle moda dünyasını iğneleyen bir film. Bir cinayetle birlikte olaylar da karışıyor. Öfke ayrıca cep telefonuyla çekilen ilk uzun metraj film.




Gördüğünüz gibi 10 film seçmek öyle kolay olmuyor. Bir ara fragmanları da koymayı düşündüm, bir de onları koysam bu sayfa nasıl açılır bilmiyorum. Her şeyi ben mi yapacağım canım, onu da girin youtube'a siz bulun:)


No comments:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails