Thursday, June 3, 2010

Bugün Nazım Hikmet Günü Olsun!


Bugün Nazım Hikmet'i kaybedişimizin 47. yıl dönümü, Nazım'ın aşık olduğu topraklardan çok uzakta, vatan haini olarak ölümünün 47. yıl dönümü üstelik. Hadi bugünü Nazım Hikmet Günü yapalım, sadece Türkiye'de de değil, çünkü Nazım'ın güzel gözleri dünyanın bir çok yerinde anılır, tüm dünyada Nazım Günü olsun bugün. Her şeyin günü var, Dünya Süt Günü var, hatta şimdi bakıyorum 28 Ocak Dünya Patates Günü, 1 Mart Dünya Domuz Günü, 25 Nisan Penguen Günü, 31 Temmuz Dünya Orgazm Günü (dalga geçmiyorum, kaynak wiki), Nazım'ın da bir günü olsa çok mu olur!

Hadi ilk Dünya Nazım Günümüzü kutlayalım, açalım bir şiirini okuyalım, Zülfü Livaneli'den türküler dinleyelim, bir günlüğüne olsun hayata onun gözlerinden bakalım....

Öncelik Davet'le tabii..

Davet

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, dişler kenetli
ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!

Ve Türkiye'deki her politikacının en azından bir kere alıntıladığı "Kadınlarımız"

Kadınlarımız
oprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru. 

Ve benim en sevdiğim şiiri, "Hoşgeldin Kadınım"

Hoşgeldin Kadınım

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin. 

Yine en sevdiğim şiirlerinden biri, yanılmıyorsam yorumlayan Nebil Özgentürk:



Nazım Hikmet'i kendi sesinden dinleyelim, neler olduğunu bilmiyorsak bir an önce öğrenelim, "Bir Yudum İnsan"dan:



Annem bayılır buna işte, "Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında", bu şarkıyla büyüdüm ben, saçma gelirdi küçükken, böyle solcu marş mı olurmuş diye, olur hem de nasıl olur, başlangıcı şiir, sonra Cem Karaca'nın şarkısı, hadi bakalım:




Çocukluğumdan beri en sevdiğim türkülerden biri, "Karlı Kayın Ormanı", Zülfü Livaneli'nin sesinden:




Son olarak, Leman Sam'dan "Nazım Hikmet Memleket, Memleket Nazım Hikmet":

No comments:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails