Saturday, June 5, 2010
Muska-Sadık Yemni
Pisikopati'nin deyimiyle Voo-be 'Muska' okuyor, Kara Nesne'ye çok kızıyor, Kara Nesne'ye kellik büyüsü yapıyor, rahatlıyor...
Sadık Yemni'nin 'Muska'sı, beni gerçekçi durgun sulardan aldı, gerçekle gerçeküstü'nün (acaba gerçeküstü mü o da ayrı bir soru) arasında keyifli ve ürkütücü bir yerlere götürdü.
'Muska' çok bizden bir fantastik roman, iyi saatte olsunlar, gece ziyaretçileri, İslami büyüler, bunlar hepimizin özellikle çocukken korkarak dinlediğimiz hikayeler, zaten başarılı olduğu nokta da burası. Kitabı okurken çocukluğuma dönmediysem de (çünkü ne dönem, ne İzmir benim çocukluğuma uyuyor) çocuklaştım diyebilirim, kitabı bir çocuk gibi okudum belki de.
Kitabın ana nesnesi bir ayna, zamandaki kırılma, ya da zaman kaymasını sağlayan da, iyi-kötü ya da belki mutluluk-üzüntü (Mecnun-Memnun) arasında iletişimi sağlayan da bu ayna. Ayna figürünün hem edebiyatta hem de sinemada taşıdığı göndermeleri düşündüğümde, kitabın beni en çok etkileyen şeyinin bu ayna olduğunu söyleyebilirim.
Sadık Yemni'nin en başarılı olduğu şey bir dünya yaratmak, hem 60'lı yılların İzmir'inde bir sokağı dedikoduları, rekabetleri ve tüm ilişkileriyle yaşıyoruz, hem de öte aleme şöyle bir adım atıyoruz, tabii bu öte alem, ya da 'Öte Yer'deki rehberimiz yüzünden, oldukça çocuksu, ama öyle olması beni çocuklaştıran en önemli olgu. Sarp'ın öte yeri anlamaya çalışmasını okurken, ben de kendi çocukluğuma dönüyorum. Benim de çocukluğum, gerçek olmasa da, bayağı gerçeküstü geçmiştir, hem hayalgücünün fazlalığı, hem de sonsuz naifliğimle söylenen her şeye inandığım için, sürekli cinlerle perilerle korkutuldum, bir cadının geçtiğim yola muska bıraktığına ve onun için onu rüyamda gördüğüme inandım, büyüyü bozmak için 100 kere tek ayak üstünde zıpladım... Yani çok yabancısı değilim Sarp'ın ruh halinin.
Sarp tabii sıradan bir çocuk kahraman değil, bir yandan öte yerle ilişkisi çok kuvvetli, yani bir anlamda süper güçleri var, ama bir o kadar da uyumsuz ve yalnız bir çocuk, onun bir değil iki dünyayı aynı anda algılamaya çalışması bu halini arttırıyor tabii. Neyse ki yalnız değil, telepatik olarak bağlı olduğu anneannesi, Ayzıt, Cemile üçlüsü, İslami büyüleri ve fallarıyla Sarp'a yardım ediyorlar.
Kitaptaki kötülük, yani 'Kara Nesne', gücünü insanların korkularından alıyor, amaçladığı yer ise, Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma bir felaketin sonucunda o kötü gücüne kavuşmuş, bu detaylar da kitaba değişik katmanlar katıyorlar.
Kitap oldukça görsel, özellikle Ayten, Ziya, Şadiye gibi daha marjinal karakterler kanlı canlı gözlerimin önünde canlandı, Ziya kalbimi hoplattı, Ayten'den bir tüyo kapabilir miyim diye bir alıcı gözle baktım... Önemli bölümlerin farklı karakterlerin gözünden verilmesi de bu görselliği sinemasallığa taşıdı benim için. Bir kahramanın gözünden bir olayı okuduktan (gördükten diyesim geldi) sonra, diğer karakterin versiyonu, ya olayın biraz öncesinden ya da biraz sonrasından başlıyordu, bu da zihnimde güzel bir film yaratmama katkı sağlayan bir kurgu öğesi olarak beğenimi kazandı. Kara Nesne'nin konuşmalarının kalın yazılması da onu kitabın içinde görselleştirmiş oldu, daha sayfayı açtığım anda "Eyvah şimdi bakalım bu kadın ne yapacak dedim", onun konuşmasına gelene kadar sanki kendim Kara Nesne'ye yaklaşıyormuşum gibi gerildim, bu yöntem çok hoşuma gitti!
Evet ilk sayfalarda kitap bende de bir kafa karışıklığı yarattı, ama kitabı 2 günde okuduğumdan, bazılarının takıldığı gibi zaman kaymalarına takılmadan oldukça seri bir şekilde okudum. Sonu konusundaki eleştirilere katılabilirim, daha keyifli bir son olabilirdi, ama Sarp/Pars bölümü gerçekten çok iyiydi, sonuç olarak redaksiyon görse daha iyi olabilirdi, ama ben kafamda redaksiyonumu yaptım ve kitabı soluk almadan bitirdim.
Kişisel bir notum da, kitabı geceleri okuyup bir de aynı dönemde Hayko Cepkin'e saymanın insana fayda getirmediği, zira gece uykumda Hayko motifli gerçeküstü kabuslarla boğuştum...
Kitaptan hemen sonra 'Öte Yer'i de okudum, bu kitapta Sarp daha büyüdü, yaşasın artık kendimi sübyancı gibi hissetmeden Sarp'a aşık olabilirim!
Son olarak Fatih Özgüven'in çok beğendiğim yorumunu okumanızı ve kitabın çıkış noktasını anlamak için Sadık Yemni'nin gerçeküstü dünyasıyla ilgili röportajı izlemenizi öneririm.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment