Wednesday, April 14, 2010

Annemi Öldürdüm/ I Killed my Mother

Dünkü filmlerim, bildiğiniz üzre 'Özgürlük (Korkoro) ve 'Annemi Öldürdüm' (J'ai Tué ma Mere)'di. İkisi de o kadar özel filmler ki, onları ayrı yazılar halinde yazmaya karar verdim.

As you know, my films yesterday at Istanbul Film Festival were 'Freedom' (Korkoro) and 'I Killed My Mother' (J'ai Tué Ma Mere). Both of them are special films, so I decided to write them in different posts.

Dün akşamdan beri bu yazıyı yazacağım, ama bir türlü elim varmıyor, çünkü ne yazacağımı bir türlü bulamıyorum. Hani bazı filmler vardır ya, bayılırsınız, bu hayatımın filmlerinden dersiniz ama neden beğendiğinizi bir türlü açıklayamazsınız. İşte 'Annemi Öldürdüm' (J'ai Tué ma Mere) böyle bir film oldu benim için.

I'm writing this post in my head since last night, but I couldn't write it 'til now, because I don't really know what to say. There are some films, you know, that you love, that you say "it's the film of my life" but cannot really articulate what you like about them. 'I Killed My Mother' (J'ai Tué ma Mere) is one of those films for me.






İlk önce filmin Kanadalı daha önce oyunculuk yapan da 21 yaşındaki Xavier Dolan'ın ilk filmi olduğunu, başrol oyuncusunun da kendisi olduğunu, filmin bol miktarda oto-biyografik öğeler içerdiğini ve Cannes Film Festivali dahil çeşitli festivallerden 22 ödül aldığını belirtmek istiyorum. Adını bir yere not etin, zira Dolan adını ilerki yıllarda sıkça duyacağız eminim.

First, I'll say that the film is the first film of 21 year old Canadian actor Xavier Dolan's first film, that he is also the lead actor, is a semi-autobiography and that it has 22 awards in festivals including Cannes. Note his name somewhere, because we're sure gonna here more from him.


 

Film, aslında 16 yaşındaki eşcinsel bir çocuğun, annesiyle arasındaki aşk-nefret ilişkisi, ki bu hikaye çoğumuza tanıdık bir hikaye. Ergenlik başına vurmuş, üstelik eşcinselliğini anlamaya çalışan ve babasını neredeyse hiç görmeyen bir oğul ve biraz tuhaf ama sonsuz sıkıcılıkta normal bir anne ve her gün her gece kavga.... Filmin özelliği de burada başlıyor işte, çok basit ve kolaylıkla dandik bir gençlik filmi olabilecek bir konuyu öyle bir anlatıyor ki Dolan, 70 yaşında bir insan da izleyip bu 21 yaşındaki çocuğa hayran kalabiliyor. (Bkz. yanımda oturan adam)

The film is really only the typical love-hate story of a 16 year-old gay guy (Hubert) and his mother. A furious son in puberty, who tries to identify his sexual identity and a weird but boring "normal" mom, the result: quarrel every day and night... The originality of the film starts here, Dolan tells this cliché story that can easily turn into a stupid teen-drama with such virtousity that even a 70 year old festival-goer can be amazed by this 21 year-old boy. (see my neighbor at the theater)
Film basit, zorlama bir görsellik yaratmaya çalışmıyor, çok büyük şeyler anlatmak gibi bir derdi de yok. Sadece çok iyi oyunculuklar, bildik dialoglar ve Xavier Dolan'ın aralara serpiştirdiği, ama asla abartı kaçmayan ve göze çarpmayan küçük detaylar. Nasıl mı? Mesela, benim filmde en sevdiğim tekniklerden biri, Amerikan sit-com'larından sinemaya da miras kalan, her mekan değiştiğinde establishing shot yapıp önce mekanı tanıtma merakına getirdiği yenilik. Dolan, mekanı anlatan geniş bir planla sahneleri paylaşmak yerine, Godard'vari bir usülle, mekanın özünü oluşturan 4-5 nesneyi birbirinin ardına çok yakın planlarla veriyor. Bir de, yine Amerikan filmlerinden bize de miras kalmış, her sahneyi 40 değişik planla çekip 2 saniyede bir kadraj değiştirme gibi bir derdi yok, genelde en çok 2 planla çalışmasına rağmen film hiç yavaşlamıyor, kurgusu çok başarılı yani.

The film has simplicity in it, it doesn't try to create an artificial visuality or 20 minute long scenes that tell you nothing, not has the mission to deplore important topics. Just very good acting, good but familiar dialogues and little details of Xavier Dolan's direction that don't stand out. How? For example, one of the techniques that I liked most about the film that, instead of putting a wide shot of every place that the scene will be on like sit-coms or lately some Hollywood films, he just puts 4 or 5 details that builds the atmosphere of the place with close-ups in a Godarian style. Also, he doesn't use 40 shots for a two minute scene like Hollywood films or again lately some Turkish films do, most of the time, the camera stays put and there is at most 2 shots in the whole scene, but the film is not slow or boring at all, hence the skill of the editor.
 

Filmde en sevdiğim sahneyi youtube'dan buldum, homofobikseniz izlemeyin (zaten homofobikseniz rica ederim benim blogumu izlemeyin, çıkın efendim, çıkın!). Hiçbir spoiler içermiyor, ama zaten blogumu oldukça sık ziyaret eden sapıklara yenilerini eklememek için bu güzel sevişme sahnesinin sadece linkini veriyorum, gidin youtube'a izleyin:)

I found my favorite scene on youtube, don't watch it if you're homophobic (if you're not homophobic, also please don't read my blog, go away, shoo, shoo). It is not a spoiler, but I only put the link here not to augment the number of perverts who already visit the blog.

Bir de Hubert'in (Xavier Dolan) gelinlikler içindeki annesini kovalama kabusu var ki, izlemeden size nasıl anlatabilirim bu sahnenin başarısını bilemiyorum. (trailer'da bir kısmı var izleyin)

There is also a scene of Hubert's nightmare where he tries to catch up with his mother wearing a wedding dress, but I don't know how to tell how hilarous was it, you have to watch it! (A little part of it is in the trailer, go watch it)

Son olarak, Xavier Dolan'ın oyunculuğunun yönetmenliğinden de iyi olduğunu eklemeden geçemeyeceğim. Bence Xavier Dolan, Godard'ın daha eğlenceli ve politik olmayan versiyonu. Filmde tek sevmediğim şey korkunç Kanadalı Fransız aksanları oldu, Fransızca bilmiyorsanız size bir şey ifade etmez ama Kanadalıların Fransızcası Amerikanca'yla (bence Amerika'da İngilizce konuşulmuyor, o dile Amerikanca demek lazım) Fransızca'nın karışımı, herşeyi ağızlarını yaya yaya söylüyorlar, hele puis (püi)'ye pi demiyorlar mı beni deli ediyorlar! Neyse efendim, filmi muhakkak izleyin, bu oğlanı da bir yere not etin diyorum. Orson Welles'in 'Citizen Kane'i çektiği yaştayım krizimden sonra, bir de benden 4 yaş küçük veledin çektiği filme bak kompleksini bana eklediği için kendisine teşekkür ederim.

Finally, I want to say that Xavier Dolan's acting is even better than his directing. I think him as a younger, more entertaining version of Godard without all the politics. The fact that he is Canadian permits him to be a romantic like a French with the American humor. A good mic that is! But the same fact burdened me a lot during the whole film, because Canadians (of the French-side) has terrible terrible accents (no offense!) between American and French. They kept pronouncing 'puis' (pɥi) as 'pi'! Anyway, you should definitely see this one and note the name of Xavier Dolan to somewhere safe. After the "I'm in the age when Orson Welles shot 'Citizen Kane", I thank him for creating a new crisis: "Look at the film this kiddo 4 years younger then me made".


Bir de ne şirin şey bu ya, ben erkek ve gay olsam kesin aşık olmuştum, çok canlar yakıyordur bu kesin!

P.S. He is such a cutie, isn't it? If I were a guy and gay, I would definitely fall for him, he must be über-popular!

Trailer:

No comments:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails