Monday, May 3, 2010
Sinemalı Pazartesiler/ Cinema Mondays-Grey Gardens
Bu hafta bahsetmek istediğim film, benim için en belki de en önemli film olan Maysles Kardeşler'in efsanevi belgeseli 'Grey Gardens'. Aslında film tesadüf sonucu oluştu, Jacqueline Kennedy ve kardeşi Lee, J.F. Kennedy'nin ölümünden sonra, aileleri Bouvier'ler hakkında bir film çekilmesini istedi ve bunun için Maysles Kardeşler'le anlaştı. Maysles Kardeşler Jacky ve kız kardeşi Lee'nin hayatına dair çekimler yapmaya başladı. Jacqueline Kennedy'nin teyzesinin evinin belediye tarafından yıkılacağı ve hala çöp evde yaşayan Edie Bouvier ve kızının evden atılacağı haberi tam da o sıralarda büyük bir skandal yarattı. Jacky bunun üzerine evin tamiratını ve temizliği üstlendi, skandalı kapatmak için gidip evde kendi temizlik yaptı. Ve tabii ki, Maysles Kardeşler büyük bir olasılıkla hayatlarında gördüğü en egzantirik ve deli karakterler olan bu iki sosyetik kadının öyküsünü kaçırmadılar. Jacqueline Kennedy belgeseli rafa kaldırıldı ve iki kardeş iki ay boyunca bu çöp eve yerleşerek dünyanın hakkında en çok konuşulan belgeseli 'Grey Gardens'ı çektiler.
The film that I want to talk about this week, is the most important film of all times for me, Maysles Brothers' documentary 'Grey Gardens'. In fact the film is came into being with a coincidence, after J.F. Kennedy's assassination, Maysles Brothers were asked by Jacqueline Kennedy and her sister Lee to make a film about the Bouvier family (Jacqueline Kennedy's maiden name). The big scandal of Jacqueline's aunt Edie Bouvier and her daughter who lives in a decaying mansion to be trow out to the street is discovered at that time. Jacqueline provided the funds for the renewal of the house and she herself went to Grey Gardens to help with the cleaning. And of course, Maysles Brothers, who probably faced the most eccentric and interesting characters they were ever going to face, didn't miss this opportunity. The Jacqueline Kennedy documentary got canceled and they moved into the trash house and 'Grey Gardens', the most talked about in the world, got shot.
Burada şunu da söylemem gerekir ki, bu olay iki kardeşin başlarına konan ilk talih kuşu değil. Daha önce 1970 yılında Rolling Stones grubunun düzenleyeceği bir konser turnesini çekeceklerdi. Altmont'da verdikleri ücretsiz konser sırasında çıkan arbedede bir kişi bıçaklanıp ölünce, Maysles'ler akıllarına gelmeyecek bir konu elde etmiş oldular. Yani ben belgesel çekerken ne kadar bahtsızsam, onlar da konu ve olay açısından o kadar şanslılar, sinir olmamak elde değil.
I must say here that the Maysles Brothers are always lucky like that. Before Grey Gardens, they planned to shoot a Rolling Stone's tour in the 1970. During this tour, in a free concert in Altmont, a kind of an uproar started and a person was stabbed and killed. And here they were the Maysles Brothers shooting the scene with 16 cameras! So, on the contrary of how unlucky I am when shooting my documentaries, they were always on the good side with luck. I kinda hate them a little bit for that.
Peki kim bu "Büyük" Edie ve "Küçük" Edie? Büyük Edie, Edith Ewin Bouvier Beale, Jacqueline Kennedy'nin teyzesi ve zengin bir aristokrat ailesinin kızı. Amatör bir şarkıcı ve 1895 doğumlu. 1917'de babasının ofisinden bir avukat olan Phelean Beale'le evleniyor. Aynı yıl doğan Edie dışında iki oğlu daha var. 1923'de aile New York'a yakınlığıyla bilinen sosyetiklerin tatil yöresi East Hampston'daki Grey Gardens'a (Boz Bahçeler) taşınıyorlar. 1931 yılında Phelean evi terk ediyor, ve küçük bir nafaka ve Grey Gardens dışında Edie'ye bir şey bırakmıyor. Çift daha sonra 1946'da Phelean'ın Meksika'da açtığı bir davayla boşanıyorlar. Filmde söylendiğine göre, baba orada yeniden evleniyor. Zaten para sıkıntısı çeken büyük Edie, oğlunun düğününe opera sanatçısı gibi giyinip gidince babasının mirasından da oluyor ve evi yıkıma götüren para sıkıntısı iyice ciddileşiyor.
But who are these "Big" and "Little" Edie? "Big" Edie, Edith Ewin Bouvier Beale is Jacqueline Kennedy's aunt and the daughter of a rich socialite family. She was born in 1895 and was an amateur singer. In 1917, she married a lawyer from his father's firm Phelean Beale. Beside "Little" Edie who was born at the same year, she also had two sons. In 1923, the family moved to the "Grey Gardens" a big mansion in a huge estate in East Hampton. In 1931, Phelean left the house and Edie was left only with the Grey Gardens and child support. The couple finally got divorced in 1946 via a letter from Phelean in Mexico. According to the film, the father got re-married in Mexico. When "Big" Edie decided to go dressed as an opera singer to his son's wedding, her father cut her off his will which augmented her money issues.
Küçük Edie'ye gelince, gençliğinde çok güzel olan ve bir-iki küçük defilede mankenlik yapan Küçük Edie, 1947 yılından 1952 yılında kadar New York'ta yaşadı. Evli bir adamla olan ilişkisi nedeniyle (Küçük Edie'ye göre adam onu ünlü bir yıldız yapacaktı) ailesiyle Grey Gardens'a geri getirildi, ve kendi deyimiyle yıllarca sürecek esareti başlamış oldu. Zamanında çok talibi olan Edie, annesinin hiçbirini beğenmemesi yüzünden (Küçük Edie'ye göre) hiç evlenemedi, Grey Gardens'a zorla getirilince geçirdiği bir (ya da bir çok) sinir krizi nedeniyle saçları ve kaşları tamamen döküldü. O günden sonra da, egzantrikliğine katkıda bulunan rengarenk türbanlarıyla gezmeye başladı.
"Little" Edie, who was very beautiful and modeled for some small shows in her youth lived in New York from 1947 to 1952 in order to find a suitable husband. Because of her love affair with a married man (according to "Little" Edie, his lover would make her a famous star), the family forced her to return to the Grey Gardens, which started what she calls herself a her imprisonment. Edie who got a lot of suitors in her youth never married, because (again according to "Little" Edie) her mother never liked one, and she lost all her hair when she got a nervous breakdown when forced to move back to the Grey Gardens. After that day, she extend her unique style to colorful turbans that she always wore.
Anlayacağınız, yıkılmak üzere olan çöp evde yaşayan bu sosyetik ana-kız, tam da her yönetmenin hayalindeki karakterler. Aralarında, özellikle Küçük Edie'nin zorla geri döndürülmesi, ve tartışmalarından çıkardığımız kadarıyla, annesinin daha evliyken başlayan bir yasak ilişkisi yüzünden tartışma eksik olmuyor. Zamanında çok para edebilecek evi Büyük Edie'nin inatla satmayı reddetmesi de başlıca kavga sebeplerinden biri. Film bize aile hakkında dışarıdan bilgiler vermiyor, bütün hayat hikayeleri, oldukça sübjektif olarak bu iki kadından öğreniyoruz, birbirine taban tabana zıt iki versiyon halinde. Hangisinin hikayesine inanacağınız ise size kalmış...
To tell you shortly, this socialite mother and daughter who lives in a dumpster-mansion are just the perfect characters in every director's dream. They constantly fight, especially about "Little" Edie's forced return home, and about (from what we can read between the lines) her mother's love affair started when she was still married. Another major issue between them is the fact that "Big" Edie always refused to sell the mansion which could cost plenty at its time. The film doesn't use external source of information, we only learn they life story from themselves, very subjectively I need to add, a completely different two version of the same story. It is left to you whose story to believe and whose not...
Filmin tek önemi bu iki yarı-deli karakter değil. Maysles'lerin 'Direct Cinema'- Direkt Sinema teknikleri, belgesel dünyasında ciddi bir çığır açıyor ve Direct Cinema'nın öncülerinden kabul ediyorlar. Genel olarak Direct Cinema, 'Cinema Vérité' ve onun öncesinde Sovyetler zamanı ortaya çıkan Dziga Vertov'un 'Kino Pravda'sının belgesele yansıması. Hafif ve taşınabilir kameraların 60'larda gelişmesinden de yaralanan tür, yönetmenin müdahalesi olmadan doğal olayları yani "gerçekleri" kaydedebilmeyi amaçlıyor. Ama bence Maysles'lerin amacı bunun da ötesinde bir gerçeklik yakalamak. Bir kere Maysles'ler hiçbir zaman, aslında kameraman yokmuş ve biz o an olan gerçek bir şey izliyormuşuz hissi yaratan sahtekarlıklara girmiyorlar. Hemen her filmin başında önce kendilerini çekip bir yüzlerini gösteriyorlar. Burada yerilen şey, Hollywood sinemasının yaratmaya çalıştığı, o sözde gerçekçi ama yalan illüzyon.
The only important part of the film isn't these two half-crazy women. Maysles 'Direct Cinema' technique, is a new beginning in documentary film-making and they considered to be one of the pioneer's of the style. To tell you shortly about it, 'Direct Cinema' is the documentary version of 'Cinema Verité' and its Soviet predecessor 'Kino Pravda' of DzigaVertov.With light and portable cameras in the 60's, certain film-makers aimed to create a new kind of realism, without the interference of the director to the characters. But for me, Maysles' mission surpasses this reality. Maysles never pretend that there is no camera around and the viewer is watching the pure reality itself. In almost the beginning of all of their films, they showed themselves. This is, for me, a critic of the illusion that Hollywood tries to create to forget the viewers about the camera and the crew.
Gerçekçilikten bahsederken, özellikle Grey Gardens'da, insanların kamera önünde ister istemez davranışlarını değiştirdiklerini düşünmeden edemiyoruz. Büyük Edie de, Küçük Edie'de aslında sahnede olması gereken ve kendini sanatçı olarak adlandıran büyük oyuncular. Kameraya her daim oynuyorlar, yani aslında onların gerçek halini çok nadir görüyoruz, ama kendilerini kaybedip (genelde kavga ettiklerinde) maskelerini düşürdükleri o bir kaç an filmi efsanevi yapıyor. Tüm çıplaklığıyla, hayatınızdaki en yakın insanları bile göremeyeceğiniz kadar iyi görüyorsunuz o anlarda Edie'leri. Burada önemli bir nokta da, gazatelerde haberleri çıktıktan sonra Bouvier'lerin zaten çok rezil olmuş olması ve artık kaybedecek bir şeylerinin kalmaması. Bir zamanların en sosyetik ve Amerika'nın başkanıyla akraba ailesinin çöp evde yaşaması yanında, geçmişte yaşadıkları küçük aşk ilişkilerinin artık bir önemi kalmıyor, onlar da her şeyi ağızlarına geldikleri gibi konuşuyorlar.
Talking about the reality, especially in Grey Gardens, we cannot help to think about how everybody changes in front of a camera. Both "Little" and "Big" Edie are very colorful characters who like to play, especially to the camera, but also ordinarily to everybody. They call themselves "artists". They always play to the camera, so we see their true selves very rarely, but a few scenes (especially during their epic fights) when they lost their masks made the film legendary. In these moments, we see the Bouviers in all their nakedness, even better that we can see the people we think we know the most. An important part here, is that after the scandal of their living conditions were published in newspapers, they really had nothing to loose left. The fact that one of the most socialite families who is related to the American president lives in a dumpster made the little love affairs they lived before very insignificant, so they say what they want to say without hesitating.
Burada tek etken rezil olup olmamak değil tabii ki. Maysles'lerin böceklerin bastığı, suyu akmayan ve içinde rakunlar geçen bir evde iki ay boyunca kalması kuşkusuz aralarında büyük bir bağ kurmuş. Büyük Edie bunu sıkça, Küçük Edie'yi iki kardeşten birine yamamaya çalışarak gösteriyor zaten (o yıllarda Küçük Edie 50'li yaşlarında!), özellikle birlikte şarkı söyledikleri sahnelerde de bu bağ belli oluyor. Maysles kardeşler hiçbir şekilde bazı 'Direct Cinema' yönetmenleri gibi davranmıyor ve kamera açıkken de Edie'lerle iletişime girmekten (konuşmak, şarkı söylemek vs.) çekinmiyorlar, burada önemli olan nokta yönetmenin konuşup konuşmaması değil çünkü, karakterleri manipüle edip etmediği.
The only factor for they frankness is not the fact that they got disgraced by this scandal. Maysles stayed in the house infected by insects, and inhabited by cats and raccoons for two months without running water. This certainly creates a special bond between them. "Big" Edie states that with her implications on "Little" Edie's marrying of the brothers, and in the scenes where they sang together with the Maysles. Maysles Brothers doesn't really act like most of the 'Direct Cinema' directors, and doesn't avoid contacting the two Edies when the camera is on, the important point here is not if the director talks with the characters or not, but not to manipulate them in some way.
Kadınlar Maysles'lere o kadar güveniyorlar ki, bir kavga sahnesinde nedense ev içinde mayoyla oturmayı tercih eden Büyük Edie'nin mayosu düştüğünde (!) bile bozuntuya vermeden kavgaya devam ediyor. Sinema tarihinde en çok sevdiğim sahne bu. 80 yaşındaki Edie'nin memeleri nedeniyle değil tabii ki. Kameradaki yanılmıyorsam Albert Maysles, o anda hemen kamerayı başka bir yere çeviriyor, bir ara nereye doğru yöneltsem diye bocalıyor (şansına hemen karşısında da ayna var) ve sonunda Küçük Edie'nin eski bir fotoğrafına zorluyor. Aynı sizin başınıza aynı şey gelse, hemen refleksle başınızı başka yöne çevireceğiniz gibi. Albert Maysles'in kamerayı bu kadar gözü gibi kullanması ve onu kullanırken böyle refkeksleri olması, bir belgeselci adayı olarak beni çok etkiliyor.
The women trust the brothers so much, that when "Big" Edie's swimsuit (she wears a swimsuit inside for some strange reason) got loose in a fight scene, they continued the fight without a break. This is the scene I love the most in the history of cinema. Of course, not because a 80 year-old's breasts got exposed. I think Albert Maysles got the camera, when the swimsuit fell, he suddenly shifted the camera away, looking for a second for a place to focus (unfortunately he had the mirror across him which also shows her naked bosom) then zooms in to one of "Little" Edie's old photos. Just like how you'd turn your head if the same thing happened to you. The fact that Albert Maysles uses the camera like his own eyes and that he has reflexes like that amazes me.
Sonuçta Grey Gardens, bugüne kadar gördüğüm karakterleri en derinlemesine ve tüm halleriyle inceleyen belgesel. Bunun yanısıra, bazı sahnelerde Küçük Edie'nin sözleriyle evin ve bahçenin görüntülerinin birleştirilmesiyle oluşturulan kurgunun bazı yerlerde oldukça şiirsel olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Kısaca çürüyüp yıkılmak üzere olan bu sosyete ailesinin filmini ve Maysles Kardeşlerin eşine az rastlanır sinema anlayışını kesinlikle izleyiniz.
All in all, Grey Gardens is the documentary that explores its characters the most that I saw. In addition to that, some scenes in which the "Little" Edie's words conjuncts with the shots around the house and the garden are pretty poetic. In short, you should watch this story of a decaying socialite family and the unique cinematographic sense of Maysles Brothers.
Daha sonra da, olayların asıl yüzüne daha iyi anlayabilmek için, 2009 HBO yapımı 'Grey Gardens' filmini izleyebilirsiniz. Küçük Edie'yi Drew Barrymore, Büyük Edie'yi ise Jessica Lange'in oynadıkları film aynı zamanda Maysles kardeşlerin filmi çekmesini de anlatıyor. O filmi izlerseniz eğer, Maysles Kardeşlerin evde iki ay yaşamasıyla ilgili sözlerimin vehametini daha iyi anlayabilirsiniz. ama lütfen, kitabı okumadan filmi izleyenler gibi, belgeseli izlemeden kurgusal filme atlamayın. Her ne kadar Drew Barrymore Edie rolüyle Golden Globe da almış olsa, hiç bir şey gerçeğin yerini tutamaz unutmayın! Ayrıca, film ne kadar başarılı da olsa, belgeselin o gotik atmosferini içinde barındırmıyor, baştan belirteyim.
If you want more of it, you can also watch HBO's 'Grey Gardens' shot in 2009. The film in which Drew Barrymore plays "Little" Edie and Jessica Lange plays "Big" Edie also tells the making of the original Grey Gardens, the documentary. If you watch it, you'll understand more about me saying how important Maysles Brothers' stay in the house is. But, please do not automatically jump to the HBO film and don't forget that even though Drew Barrymore got the Golden Globe for her performance as Edie, nothing beats the truth! And, even though the film is very good, it doesn't have the gothic atmosphere of the documentary.
Fragman/Trailer
Grey Gardens (1975)
Grey Gardens (2009)
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment