Monday, May 10, 2010
Sinemalı Pazartesiler/ Cinema Mondays-Persona
Ingmar Bergman'ın 1966 yapımı 'Persona' filmi, sinemanın gelebileceği en yüksek noktadır. Ötesi yapılmamıştır, yapılamaz, denenmesi bile abestir! 'Persona' yalnızca görselle anlatılması en zor konular olan kişilik ("persona"), insan psikolojisi, bilinçaltı ve insanların arasındaki adı konmamış hiyerarşik ilişkilerle uğraşmak, aynı zamanda sinematografi denen sanatta da virtüözlük sergiler. 'Persona'nın yarattığı görsel ilüzyonların, günümüzün bilgisayar yapımı efektleriyle alakası yoktur, bir sihirbaz edasıyla Bergman iki apayrı şeyi alıp birbirine çevirir.
Ingmar Bergman's 'Persona' of 1966 is the peek that cinema can get to. There are no other film and will be no other better than it! Not only 'Persona' deals with the subject most difficult to tell my images; personalities ("persona"s), human psychology, the subconscious and hierarchic relations between people, but also is a virtuosity in cinematography. The visual illusions that 'Persona' creates has nothing to do with today's computer-made visual effects, and Bergman, like a true magician, takes two things and create a new-one from them.
Önce filmin konusu: Elizabet Vogler (Liv Ullmann), ünlü bir oyuncudur. Bir gün sahnede susar, performans bittiğinde ise konuşmaya tamamen son vermiştir. Fiziksel bir sorun bulamayan doktoru, onu hemşire Alma (Bibi Andersson) ile kendi yazlığına yollar.
First the plot, Elizabeth Vogler (Liv Ullman) is a famous actress. One day, she stops speaking on stage and later doesn't speak at all. Her doctor who cannot find anything physical sends her with Nurse Alma (Bibi Andersson) to his own seaside cottage.
Alma, Elizabet'e hayrandır, ilk günlerde sürekli bu hayranlıktan bahseder. Elizabet hiç konuşmadığından Alma sürekli konuşmayı tercih eder, zamanla bu konuşmalar hem bütün sırlarını ortaya dökmeye başlayacak, hem de kendi kendine bir iç hesaplaşmaya dönecektir. Anlattılanlar Elizabet'i etkiler ve Alma'ya bağlanmasını sağlar. Elizabet'in kocası, yani dışarıdan birisi, aralarındaki bu ilişkiyi bozacaktır. Alma, Elizabet'in kocasına yazdığı mektupları okur ve kendisi hakkında yazdıklarına kızar, bu onun Elizabet'e tavrını sertleştirecektir. Kocanın eve gelmesiyle, sırdaş ve yandaş görünen bu iki kadın, rakip haline gelirler. Koca, Alma'yı Elizabet sanar, Elizabet de bu yanlışlığın sürmesine (Alma'nın Elizabet'in persona'sına girmesine) izin verir, bu Elizabet'in Alma üstündeki bütün gücünü yok edecektir.
Alma is a big fan of Elizabet and talks about it a lot in the first days. Alma prefers to speak all the time to fill the silence, and in time, this talks start to reveal her secrets and become her own confrontation with herself. These talks bind Elizabet and Alma together, but an outsider, Elizabet's husband will spoil that bond. Alma, reads the letter Elizabet wrote to her husband and got angry what she wrote about her, this will change her attitude towards Elizabet. With his husband coming home, this two women will become competitors. The husband mistakes Alma for Elizabet and Elizabet allows this mistake (and Alma to become herself- to have her persona), this will destroy the power balance between the two women.
Başlarda Elizabet'in ünü ve Alma'nın ona hayranlığı, bunun yanında Alma'nın Elizabet için çalışması, Elizabet'i Alma'dan daha güçlü kılar (başta bahsettiğim hiyerarşi meselesi.) Bu noktada Elizabet'in konuşmaması da gücünü arttıran bir durumdur. Bu bana hep çocukken birine küsüp konuşmayı reddetmemiz gelir, o durumda da suskunluğu çeken insan güçlüdür, diğeri de büyük bir olasılıkla onu konuşturmaya çalışır. Bu güç dengesi, Alma'nın mektupları okumasıyla değişir, çünkü artık Elizabet'in onun hakkında ne düşündüğünü öğrenmiştir, bir anlamda Elizabet onunla iletişim kurmuştur, bu Alma'yı güçlü hale getirir.
At the beginning, Elizabet's fame, Alma's admiration of her and the fact that Alma works for Elizabet favors Elizabet as the powerful-one. Elizabet's silence also augmented her power. This always reminds me of children's silence treatment, in this, also the silent-one is the powerful-one and the other child often tries to make him/her talk. This balance of power changes with Alma reading the letters, because now she knows what Elizabet thinks about her, in a way, Elizabet communicated to her unintentionally, this increases Alma's power.
Bu güç dengeleri, Žižek'in sinema tarihinin en erotik dediği sahneyle belirgin olarak değişmeye başlar.. Alma, arkadaşıyla birlikte sahilde katıldığı bir grup seks macerasını anlatır. Sahne erotiktir, çünkü bize hiç birşey göstermez, her şeyi hayal gücümüze bırakır. Sahneyi önemli yapan nokta ise, Elizabet'in öğrendiği sırla birlikte Alma üstünde güç edinmesine karşın, asıl güç kazanan tarafın, Elizabet'in Alma'ya özenmesi ya da hayranlığıyla Alma'ya geçmesidir.
This balance changes significantly in the scene that Žižek calls as the most erotic scene in the history of cinema. Alma tells Elizabet about the foursome she had in the beach. The scene is erotic, because it shows us nothing and leaves everything to her imagination. Its importance lays in Alma's gaining power, even though Elizabet learns her secret, because Elizabet started to admire Alma because of this tale.
Filmin sonunda güç dengeleri artık tamamen değişmiştir, Alma'yı karısı sanan kocası onunla sevişir, bu sayede Alma Elizabet'e (onun persona'sına) dönüşür. Persona latincede maske anlamına gelir, ve oyuncuların sahnede oynadıkları karakterlere verilen addır. Başta Elizabet'e hayran olan Alma, artık ona dönüşmüştür. Bu arada, Elizabet de biraz Alma'ya dönüşmüştür, işte bunun anlatıldığı sahne, 'Persona'yı sinema tarihinin en önemli filmi yapar. Alma'yla Elizabet'in suratı, analog olarak (dijital hile olmaksızın) birbirine dönüşür. Biraz teknik bilgi vermek gerekirse, Bergman önce bir kadını kadrajın yarısını siyah bir kartonla kapatır. Sonra filmi geriye sararak, aynı işlemi diğer kadınla gerçekleştirir. Ortaya çıkan Alma ve Elizabet'in yarısından oluşan yeni bir kadındır.
At the end of the film, the balance of power changes completely, the husband who mistakes Alma as her wife have sex with her, in this way, Alma turns into Elizabeth (or her persona). Persona in latin means "mask" and is the character played by an actor on stage. Alma who is at first the fan of Elizabet turns to her. In return, Elizabet turns into Alma a little bit, the scene this is shown is the thing that makes 'Persona' the most important film in the world. Alma's and Elizabet's faces turn into each other analogously (without any digital manipulation or the like). To give you some technical info, Bergman first shoots one of the women blocking half of the frame with a black board. Then he rewind the film (celluloid film that is) to the exact same moment and films the other woman with the same principle. The result is a new face that has half Elizabet's and half Alma's face.
Film kişilik/persona üzerine bir çok küçük göndermeyle doludur. Filmin başlarında Elizabet sürekli Alma'nın fotoğraflarını çeker. Yansımanın mitolojide kişinin ruhunun yansıması olduğu ve bazı ilkel kabilelerin fotoğraf makinesinin insanın ruhunu çalmak olduğu düşünülürse, bu Elizabet'in Alma'yı kişiliğinden soyutlama yöntemidir denebilir. Aynı zamanda, ünlü birinin bir hayranının fotoğraflarını çekmesi, bize güç dengelerinin değişeceğini haber verir.
The film is full of references on the personality/persona. At the beginning, Elizabet constantly takes photos of Alma. If you consider that the reflection was believed to be one's soul in the mythological ages and some tribes consider taking photographs as taking one's soul, we can say that this is the way Elizabet robs Alma from her soul/persona. At the same time, a famous person taking a photo of her admirer signals the change that will take place in the future.
Film bir çok film teorisyeni tarafından çok farklı şekilde yorumlanmıştır. Lloyd Michaels'a göre (Michaels, Lloyd, "Bergman and the Necessary Illusion", pp. 16–19 in Michaels (2000)), Elizabet'in suskunluğunun nedeni, tarihteki 2. Dünya Savaşı ve Vietnam savaşı gibi katliamlara dayanamadığı içindir. Bergman bize bunu 2. Dünya Savaşı'na dair ikonografik fotoğraflar göstererek verir. Elizabet'in dünyadaki şiddete tepkisi kendini dünyaya kapatarak olur. Ama Elizabet bu tepkisiyle, farkında olmadan Alma'ya şiddet uygulayacaktır. 'Persona', insanın birbirine yaptığı şiddetin sadece fiziksel olmadığını bize hatırlatmak ister.
The film is analyzed by many film theorists by very different ways. According to Lloyd Micheals (Michaels, Lloyd, "Bergman and the Necessary Illusion", pp. 16–19 in Michaels (2000)), the reason of Elizabet's silence is that she cannot take the violence of world events such as the holocaust and the Vietnam War. Bergman shows us this by using iconographic photos from the WW2. Elizabet's response to violence is shutting herself down from the world, but it is her silence which she uses as a source of violence to Alma. 'Persona' wants to show us the non-physical violence that one does to another.
Film hakkında ilginç bir kaç ayrıntı: Bergman filmi, ağır bir zatürre yüzünden hastanede yatarken yazar. Bu sırada Ullman ve Andersson onu ziyarete gelirler. Kadınların arasındaki benzerlik ve hastanede olmanın verdiği sıkıntı sonucu 'Persona' filmi doğar. Elizabet filmde tek bir tam cümle kurar: "You ought to go to bed, or you'll fall asleep at the table" (Yatağına yat, yoksa masada uyuyakalacaksın). Son olarak, Ullman'ın Bergman'dan evlilik dışı bir çocuğu olduğunu da eklemek gerekir.
A few interesting details about the film: Bergman creates the idea in his hospital bed recovering from a heavy pneumonia. Ullman and Andersson visit him. His discovery of two women's resemblance and the troubles of his malady creates the film. Elizabet only talks one whole sentence in the film: "You ought to go to bed, or you'll fall asleep at the table". Lastly, Ullman has a daughter from Bergman out of a marriage.
İzleyiniz!
Watch it!
Fragman/Trailer:
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment